31 Aralık 2010 Cuma

HOŞGELDİN 2011 !


Muhtemelen 2010 yılının son yazısını yazıyorum sizlere. Yeni gelen yıl için iyi dileklerimi sizlere iletirken bu vesileyle sizlerle yılbaşı sepetlerimi de paylaşmak istedim.


Kardeşim nişanlıyken yapmıştım bu sepetleri. Nişanlısı ve ailesi için hazırladığımız hediyeleri bu sepetlere yerleştirmiştik.


Gümüş renkli paket kağıtlarına sardığımız hediyeleri beyaz, siyah ve gümüş kurdelelerle süsleyip, üzerlerine yılbaşı topları iliştirmiştik. Paketlerle doldurulmuş hallerinin fotoğraflarını çekmiştim ancak kaybetmişim.
Yaklaşık bir aydır sepetleri bekletiyorum. Hediyelerle, süslenmiş içecek şişeleriyle, şık paketli kuruyemişlerle içlerini dolduruyum da, o halleriyle sizlerle paylaşayım diye. Ancak bir türlü fırsat bulamadım. 


Yılın bu son gününde, yılbaşı coşkusu sona ermeden boşta olsa yılbaşı sepetlerimi sizlerle paylaşmak istedim.

Hasır sepetleri dikiş bile gerekmeden kumaş, tül, kurdele, boncuk, taş kullanarak sıcak silikonla yapıştırarak giydirdim. Ortaya bu cici sepetler çıktı.

Herkese sağlık, mutluluk, huzur ve bereketle dolu, sevdiklerinizle paylaşacağınız, şeker gibi bir yıl diliyorum.

Umarım hoş geldin, hayırlar getirdin 2011 ! 

30 Aralık 2010 Perşembe

BİZ YENİ YILA HAZIRIZ


Bitti bitiyor derken sona eriyor koca bir sene. 

Ağacımızı süsledik hep beraber,  yetinmedik elimizdeki süslerle evin geri kalan kısmını da renklendirdik. 

Hediyelerimizi aldık, ağacımızın altına hazır ettik.


Bu da alternatif yılbaşı ağacımız.

Kısacası biz hazırız, sabırsızlıkla karın yağmasını ve 2011 i bekliyoruz. Sizi bilmem ama benim için beyaza boyanmamış bir yılbaşı eksik kalır. 

Kendi adıma o kadar çok beklentim var ki 2011 den. Umarım hepimiz için, insanlık için, dünyamız için, en çok da çocuklarımız için geçtiğimiz yıllardan çok daha güzel olur herşey.


Bunlar da geçmiş yıllarda dostlar la paylaşılan yılbaşı gecelerinden iki kare.


Bu sene biz yine dostlarla karşılayacağız yeni yılı. 

Hepinize mutlu yıllar...

Yeni yıldan bütün beklentilerinizi almanız dileğiyle...

24 Aralık 2010 Cuma

O BİR KÜÇÜK HANIMEFENDİ


Yazılarım da sık sık bahsediyorum, hep bir kızım olsun istedim, cicili bicili giydirebileciğim, süsleyebileceğim, saçlarını yapabileceğim şeker bir kızım olsun istedim. 

Şükürler olsun Yüce Rabbime istediğim gibi bir kız evlat verdi bana. 


O tam bir küçük hanımefendi. Her kız çocuğu süse püse meraklıdır ama benim kızım sanki süslenmek, giyinip, kuşanmak için doğmuş.

Yukarıda gördüğünüz kıyafeti Kurban Bayramı için dikmiştim kızıma. Ancak sadece bayramın ilk günü aile ziyaretleri yaptığımız ve ikinci gün seyahate çıktığımız için sadece bir kez giyebildi. O gün de bayram telaşından  detaylı fotoğraflar çekemedik.


Dayımızın doğumgünü vesilesiyle kızım cici kıyafetini giyebildi. Biz de rahatça hanımefendiyi fotoğraflayabildik. 


Kıyafet çok detaylı gibi görünse de kafamda tasarladıktan sonra üç saat gibi kısa bir sürede diktim. Etek için tafta ve tül, bluz için penye ve tül kullandım. Bluzun göğsündeki bebek broş belki dikkatinizi çekmiştir. 

Bu broşu kendime diktiğim bir tunik için tasarlamıştım, sizinle de 'Kokoş Hanım' başlıklı yazımda paylaşmıştım. Kızımın yoğun ilgisi sebebiyle ancak bir kaç defa kullanabildiğim broşumu bu kıyafete ekledim. 

22 Aralık 2010 Çarşamba

İYİ Kİ VARSIN CANIM KARDEŞİM !


19 Aralık canım kardeşimin doğum günüydü. Malum hafta sonu Ankara'da olduğum için kutlamayı pazartesi gününe erteledik. Sizlerle paylaşmaya da ancak bugün zaman bulabiliyorum.


Daha önce 'Canım Kardeşim' başlıklı yazımda uzun uzun kardeşimden bahsetmiştim size. Benim tek kardeşim var, ama on tane kardeşim de olsa o benim bitanem olurdu, biricik kardeşim...


Dayımız için sabahtan hazırlanmaya başladık. Kim bilir kaç defa hep bir ağızdan söyledik iyi ki doğdun şarkısını. Akşamı zor ettik anlayacağınız.


Hep beraber mumlarımızı üfledik, pastamızı kestik, hediyelerimiz açtık....


Dayımızın köpeği Tarçın da içeriye giremese de camdan bizim ufaklıklara eşlik etti.


Canım kardeşim iyi ki doğdun, iyi ki varsın ...

Güzel eşin Gülşah'cığımla, 
İnşallah sahip olacağın evlatlarınla,
Annenle, babanla,
Benimle,
Çılgın yeğenlerin Efe ve Ecesu'yla,
ve bütün sevdiklerinle,

huzur, mutluluk ve sağlıkla, 
refah içinde, 
daha nice yıllar diliyorum sana...

Hayatın boyunca hep iyiliklerle karşılaşırsın İnşallah !

Seni çoook seviyorum.

Doğum günün kutlu olsun !




FENERBAHÇE SEVDASI UĞRUNA

Bu hafta sonu Ankara ziyaretimi eşimle birlikte yaptık. Gecenin bir vakti düştük yollara, sağ salim Ankara'ya ulaştık. 


Bu sefer yine ODTÜ'de konakladık. Kampüste olmak o kadar iyi geliyor ki insana. Her yer kıpır kıpır.


Kampüsün enerjisinden kopmayalım istedik, yemeğimizi orada yemeye karar verdik. 

Gençlerin üzerindeki giysilere dikkat !
ODTÜFEB , Odtülü Fenerbahçeliler !


Cumartesi gecesi Fenerbahçe'nin  maçı olduğu için digitürk yayını olan bir restoran seçtik. Pek çok Fenerbahçeliyle birlikte tezahüratlar eşliğinde güle oynaya yedik yemeğimizi. Bir futbol maçını ilk defa baştan sona izledim  sanırım. Ortamın heyecanına öyle bir kapılmışım ki , golle birlikte çığlıklar atıp, eşime sarılırken buldum kendimi. 

Maçtan sonra Ankara'nın ayazına rağmen romantik bir yürüyüş yaptık. Sadece bir günlük de olsa kendimizi üniversiteli iki aşık gibi hissetmek güzeldi.


Bu kadar keyifli bir akşamın gecesi maalesef eşimin karın ağrısıyla bölündü. Sanırım kendi kendimize nazar değdirdik. 

Karın ağrısını takip eden bulantıyla bütün geceyi banyoda geçirdi. Galiba maç seyrederken yediği kebap dokunmuştu.

Ertesi sabah daha da kötüleşince medikoya gitti. Gıda zehirlenmesi teşhisiyle ambulansla en yakın hastaneye sevkedildi. Bütün günü hastanede geçirdi. Serumlar, iğneler derken öğleden sonra bir parça düzeldi de evimize dönebildik. 

Mediko ambulans deyince eski bir anı canlandı gözümde. Bir gece Fatoş'um rahatsızlanmıştı da yurda ambulans çağırmıştık. Fatoş'un yanında ambulansa binmiştim o gün, hayatımda ilk kez. Sen de hatırladın mı Fatoş'um?  Ne günlerdi....

Dönüşte eve gelmeden hastanenin acilindeydik yine. Kan tahlili, iğne, ilaç derken gece yarısı döndük evimize. İki günlük ev istirahatinden ve ilaçlardan sonra bugün biraz daha iyi kocacığım. 

Böylece bir haftayı daha geri bıraktık. Darısı kalan haftalara....

17 Aralık 2010 Cuma

BİR KAÇ UFAK DOKUNUŞ...

Daha ilk yazımda sizinle paylaşmıştım, benim için dış görüntü önemlidir, hem de çok önemli. Kendim için özen gösterdiğim kadar çocuklarım, özellikle de eşim için de özen gösteririm.

Eşim giyim konusunda oldukça zevklidir ve pek çok erkeğin aksine alışveriş yapmayı çok sever. Evlendiğimiz günden itibaren birlikte alışveriş yapmak en büyük zevkimiz haline geldi. 

Her sabah çorabından kemerine kadar kıyafetini hazırlar, ütülü olduğu halde mutlaka gömleğini bir kez daha ütülerim. Canım sevgilim de hiç itirazsız giyer hazırladıklarımı. 

Ancak zamanla benim tembel sevgilim öyle bir alıştı ki bu hazır kıyafetlere, markete bile giderken bensiz giyinemez oldu. Arada sırada onu zorlamak için bugün çok yorgunum, kendin giyin demeye başladım. Çok zevkli olarak bildiğim kocacığım ortaya öyle korkunç kombinasyonlar çıkardı ki. Zamanla zevkini mi kaybetti yoksa blöfümü mü gördü bilemiyorum. Böylece ben de sorumluluğumu kabul edip devam ettirmeye karar verdim.

Zaten benim için iş değil, keyif onu giydirmek. 

Renk renk, desen desen  kravatlar, farklı kombinasyonlar, kol düğmeleri, ... 

Zaman zaman çok iddialı seçimler yaptığımda daha da eğlencelidir bu iş benim için. Canım benim emin misin diye sorar, ama yine de kabul eder giymeyi. Her konuda olduğu gibi bu konuda da özgüvenine hayranımdır canım sevgilimin.

En son Kurban bayramı tatilimizde pembe mayosu ve tişörtüyle kumsalda arzı endam edince, uzun süre arkadaşlarının dilinden düşmedi. Ama hiç rahatsız olmadı canım  benim, minik kelebeğim benim için seçip, almış diyerek giymekten vazgeçmedi.

Konuya ufak bir giriş yapayım derken, söz eşimden açılınca her zamanki gibi lafı biraz uzattım. Kusura bakmayın.

Asıl amacım sizinle eşimin yenilediğim blazerını paylaşmaktı.


Bir süre önce kışlıkları çıkarırken buldum bu ceketi. Yıllar önce parlak kırmızı astarına vurularak almıştım. Sanırım en azından iki yıldır dolapta unutulmuştu.

Elime alınca iyi bir temizliğin ardında bir kaç dokunuşla yenilemeye karar verdim. Son zamanlarda özellikle erkek giyiminde moda olan armalardan aldım. Ceketin göğsüne diktim.


Önceden metal detaylı olan düğmeleri tamamen metal olan gümüş rengi düğmelerle değiştirdim. 

Ortaya bambaşka bir ceket çıktı.

Böylece yenilenmiş ve trende uymuş oldu.

Sizlere de fikir verebilir düşüncesiyle paylaşmak istedim. 

15 Aralık 2010 Çarşamba

ANKARA KARLAR ALTINDA

Bu haftasonu herzaman olduğu gibi yine Ankara'daydım dostlar. Ben yola çıkarken Kayseri'de hafif bir rüzgar vardı. Ankara'ya yaklaştıkça rüzgarın şiddeti arttı ve yolun yarısını kar yağışı altında tamamladık.

Bu hafta tek başıma yolculuk ettim. İki hafta önce canım arkadaşım Hayriş'im de misafir olduktan sonra bu hafta ikinci kez arkadaşımın misafiri oldum.

Geçen sefer fotoğraf çekemediğim için yazmayı ertelemiştim. Bu sefer fotoğraf makinemi de yanıma alarak pek çok fotoğraf çektim.


Hayriş'im benim en eski, en can arkadaşımdır, ta ilkokul birinci sınıfa uzanır arkadaşlığımız.Oğluşunun doğumu için bir kapı çelengi yapmış ve sizlerle 'Hoşgeldin Bebek' başlıklı yazımda paylaşmıştım.

İşte yakışıklı oğlumuz İhsan  

Akşam yemeği için hiç bilmeden benim Ankara'daki favori mekanlarımdan olan Tadım Pizza'yı seçmişlerdi.


Ümitköy'deki Tadım Pizza'nın kış bahçesinde harika bir atmosfer, yan flüte eşlik eden gitar eşliğinde enfes bir müzik ziyafeti ve lapa lapa yağan karın muhteşem manzarasıyla harika bir akşam yemeği yedik.



Dönüşte Hayriş'imin sevgili eşi Halil kendi elleriyle bize enfes birer kahve hazırladı.

Anılardan, arkadaşlar derken epey geç saatlere kadar sohbet ettik.

Ertesi sabah pazar olmasına rağmen canım arkadaşlarım sabahın sekizinde benim için uyandılar. Birlikte yaptığımız kahvaltının ardında Halil beni tekrar kursa bıraktı.

Herşeyin için çok teşekkür ediyorum Köfteroğlu Ailesi. Sizlerle olmak, mutluluğunuzu görmek benim için çok büyük bir keyifti. En kısa zamanda bu sefer Kayseri'de buluşmayı ve önümüzdeki yıllarda da hep beraber San Fransisco gezimizi gerçekleştirebilmeyi umut ediyorum.

Tekrar çok teşekkür ediyorum.

Bu güzel ve keyifli haftasonuna rağmen dönüş yolculuğu çok zor ve sıkıcıydı.

Neyseki bu hafta kurs erken bitmiş ve ben 13.30 otobüsüne yetişmiştim ancak, beş saatlik yolculuğu kar yağışı sebebiyle yaklaşık sekiz saatte tamamlayabildik.

Böylece bir haftayı daha tamamlamış oldum.

Darısı diğer haftalara.... 

9 Aralık 2010 Perşembe

YILBAŞI MASAMIZ


Bir yılı daha bitirmek üzere geri sayıyoruz. Sizi bilmem ama ben 2000 li yılların ilk 10 yıllık bölümünü geride bıraktığımıza inanamıyorum. Zaman ne çabuk geçiyor.

Hepiniz için ve kendim için daha nice yılları sağlık, mutluluk ve huzurla sevdiklerimizle karşılamayı diliyorum.

Yılbaşında evimizi süslemek, ağaç süslemek, özel hediyeler için özel paketler hazırlamak, şık yılbaşı sofraları tasarlamak bizim için eğlenceli bir alışkanlıktır.

Pek çok insan bizim dinimizde böyle bir kutlama yok diyerek karşı olsa da benim için eski yılın bitişi, yeni bir yılın gelişi kutlama yapmak için yeterli bir sebep.

Daha önce bahsetmiştim, yeni bir meslek edinmek, tekrar iş hayatına dönmek amacıyla uzun bir süredir uğraş veriyorum.Kurs, staj, ders çalışmak bu arada da eş ve annelik görevlerimi de devam ettirmek beni fazlasıyla zorluyor.

Yeni yıldan her zaman ki beklentilerimin yanında, bu sene mesleğimi yapmaya başlayabilmek en büyük beklentim. İnşallah Yüce Rabbim emeklerimin karşılığını bana bahşedecek diye umut ediyorum.

Bunca koşturmacanın arasında bu sene yılbaşı için sanırım özel bir hazırlığım olamayacak. Bu sebeple geçen sene yılbaşı için hazırladığım masayı sizlerle paylaşmak istedim.


Geçen sene bu zamanlar can arkadaşlarım için hazırlamıştım bu masayı. Birlikte çok güzel bir gün geçirmiştik.

Daha önce 'Hepimizin Doğumgünü' isimli yazımda size arkadaşlarımdan bahsetmiştim.

Birlikte olmaktan çok keyif aldığımız bir arkadaş grubumuz var bizim. Bu seneye kadar her türlü işimizden fırsat bulup haftanın bir gününü birlikte geçirmeyi adet edinmiştik. Ancak bu sene herbirimizin öyle yoğun koşuşturmacaları var ki ayda bir kez bir yemek için toplanmaya ancak zaman buluyoruz.

Nazar değdi bize !!!

Bu yılbaşı masası vesilesiyle can arkadaşlarımın hepsini tek tek öpüyorum.

Kızlar sizi çok özlüyorum ve çok seviyorum.


Tamamen kırmızı ve altın sarısı renkleriyle süslediğim masamıza bütün arkadaşlarım için hazırladığım isim kartlarını da eklemeyi ihmal etmemiştim.


Şimdiden herkese mutlu yıllar diliyorum. Umarım yeni yıl herkese beklediği mutluluğu getirir. Gelecek yılın bir öncekinden daha güzel olması dileğiyle...



8 Aralık 2010 Çarşamba

YÜKSELEN TREND DANTEL


Sitem dolu son yazımdan sonra ilk teselli yine asoshumdan geldi. Sağolsun minihobi, uğurböceği ve behnur da geçmiş olsun dilekleriyle beni yalnız bırakmadılar. Hepinize çok teşekkürler. Sesimi duyan birileri olduğunu bilmek çok güzel.

Fotoğraf makinesi sorunumu henüz çözebildiğim için, bir süre önce diktiğim dantelli bluzumu ancak paylaşabiliyorum sizinle.

Biliyorsunuz bu sene kumaşın içine iliştirilmiş dantel süslemeler çok moda.

Ben de geniş bir U yakası olan siyah bluzumun yakasına beyaz dantel geçirdim.


Evde beyaz dantel bulunduğu için beyaz kullandım ama sanırım siyah veya gri kullansam daha şık olabilirdi.

Danteli makasla desenine göre şekil vererek kestim ve sık el dikişleriyle kumaşa tutturdum. Yakayı da siyah kumaşla temizledim.

Aklımda dantel kullanarak yapılacak bir kaç model daha var ama nasıl fırsat bulurum, ne zaman dikebilirim bilemiyorum.

2 Aralık 2010 Perşembe

GÖNÜL KOYDUM,HABERİNİZ OLSUN!

Sizlerle paylaştığım son yazımın üzerinden neredeyse bir hafta geçmiş. O yazıda çok hasta olduğumdan bahsetmiştim size. Buna rağmen bir tek asoshum dışında bir Allah'ın kulu geçmiş olsun demedi,  bir haftadır sesin çıkmıyor, nasılsın diye soran olmadı.

Zaten çok fazla yorum almadığım için, kendim yazıp kendim mi okuyorum acaba diye düşünüyorum sık sık. Bu son bir hafta bu düşüncelerimi doğrulamış oldu.

Canınız sağ olsun, siz okumasanız da, takmasanız da, merak etmeseniz de ben yazmaya devam edeceğim. Paylaşmasam da en azından kendi adıma, çocuklarım adına biriktirmek için.

Merak eden olmasa da ben anlatayım, hafta sonuna kadar ıhlamur, kuşburnu, limon, portakal ve de antibiyotik takviyesiyle bir parça iyileşip cuma gecesi Ankara'ya yola çıktım. Bütün gece uyumadan cumartesi sabah kursa katıldım.

Sağolsun Hayriş'im beni kurs çıkışı alıp evine götürdü. Hayriş'im, eşi Halil, cimcime kızı Zeyno ve şeker oğluşu İhsan'la çok güzel bir akşam geçirdik.

Misafirliğim ve canım arkadaşımla ilgili anlatacaklarımı bir sonraki yazıma erteliyorum.

Dediğim gibi gönül koydum, bugün yazmak gelmiyor içimden.

Bir de fotoğraf sorunumuz var tabi. Daha önce bahsetmiştim, kızım fotoğraf makinemizi duvara ataraktan kırmıştı. Bu sebeple foto ekleyemiyorum yazılarıma.

Geçen hafta sonunun yorgunluğunu henüz üzerimden atamamışken bu hafta sonu yine Ankara'ya gideceğim. 

Haftaya görüşmek üzere, hoşçakalın...

23 Kasım 2010 Salı

ADI TATİL AMA...

Ay dostlar sormayın bu ara bir aksiliktir eksik olmuyor başımda. Ne güzel şeyler paylaşıyorum sizlerle derken nazar değdirdim galiba kendi kendime. 

Bayram tatili şöyle uzun, hava böyle güzel derken hiç aklımızda yokken kandırdı bizi arkadaşlarımız. Bu bayram dizimi kırıp evde oturasım, dinlenesim vardı ama kısmette yolculuk varmış.

Biz dört aile, sekiz çocukla düştük yollara. Hava da gerçekten öyle bir güzeldi ki, yaz tatillerindeki sıcak ve  güneş problemi olmadığından bütün zamanı sahilde geçirdik.

Kasım ayında deniz bu kadar mı güzel olur ? Dalga yok, çarşaf gibi, kum ayak yakmıyor, tabi ki su biraz serin ama insan içine girince hemen alışıveriyor. 

Ben havanın güleryüzüne aldanıp kendimi fazlasıyla yaz moduna ayarlamış olacağım ki döneceğimiz günden önceki gece boğazım ağrımaya başladı. Yola çıktığımızda hapşuuularım da başlamıştı. Eve zor attım kendimi ve iki gündür de halsiz bir şekilde dinlenmekteyim.

Hafta sonu yine kursum var Ankara'ya gideceğim. Bu sefer Hayriş'im de misafir olacağım. Dolayısıyla cumaya kadar iyileşmem gerekiyor. Hiç adetim olmasa da bu sefer ilaca başvurmam kaçınılmaz oldu.

Bu arada yolculuğa çıkacağımız gün cadı kızım fotoğraf makinemizi duvara fırlataraktan kırdığı için tatil fotoğrafları çekemedim. Arkadaşlarımdan  çektikleri fotoları alınca tatilin ayrıntılarını sizinle paylaşacağım. 

Şimdilik akan burnum ve sızlayan boğazımla yazabildikleim bu kadar.

Aman kendinize iyi bakın, sakın hastalanmayın...

16 Kasım 2010 Salı

HERKESE İYİ BAYRAMLAR

Kurban Bayramınızı kutlu ve de mutlu olsun !

Sevdiklerinizle birlikte nice mutlu bayramlar geçirmeniz dileğiyle...



Bayram tatilinin sonuna kadar uzaklarda olacağım, dönüşte görüşmek üzere hoşçakalın.

15 Kasım 2010 Pazartesi

KIZIMIN YENİ TİŞÖRTÜ

Özgül Teyzesi  İzmir'den kızıma çok şık ciciler göndermişti.


Yukarıda gördüğünüz tulum bu cicilerden biri. Benim cadı kızım, yaşına göre daha uzun boylu olduğu için maalesef küçük geldi. Bacaklarımızı bir türlü sığdıramadık içine. Ancak sanırım üzerindeki gözlüklü hanımefendiden dolayı kızım çok sevdi bu tulumu. 

Ben de ayak kısmını kesip tulumu tişörte çevirdim. 


Böylece dolapta beklemekten kurtulup, kızımın giyebileceği bir tişört haline geldi. Elbette sadece kesmekle yetinmedim. Hazır elim değmişken bir iki ekleme yaptım.


Tekrar teşekkürler Özgül Teyzemiz.Seni kocaman öpüyoruz.

12 Kasım 2010 Cuma

LİLA VE MOR


Sizlerle Marine Kombinim başlıklı yazımda askeri detaylar eklediğim lacivert ceketimi paylaşmış ve ceketleri başkalaştırmak üzere aklımda başka fikirler de olduğundan bahsetmiştim.

Gördüğünüz mor ceketim bu fikirlerden biri. 


Bu ceket süslemesinin orijinalini ve ayrıntılarını burada bulabilirsiniz.

Ceketle aynı tonda saten şeritler yapmak yerine, ben hazır kurdele kullanmayı tercih ettim, çok daha pratik oldu.

Ceketle aynı tonda veya daha kalın bir kurdele kullanabilirdim. Ben mor ve lilayı kombinlemeyi tercih ettim. Daha ince kurdele seçtiğim için, ceketin kollarına da aynı süslemeyi kullanmakta bir sakınca görmedim.

Bu aralar zamanımın büyük kısmını işte ve kursta geçirdiğim düşünülürse benim için çok kullanışlı bir ceket oldu.

Siz de bu süslemeyi eski bir cekete uygulayıp, yepyeni bir ceket elde edebilirsiniz.

Ne dersiniz?

Beğendiniz mi?

10 Kasım 2010 Çarşamba

A T A ' MIZI SAYGIYLA ANIYORUZ



BÜYÜK ADAM ÖLÜNCE

Sene 1938, 10 Kasım...
İstanbul Üniversitesi’nde saat 9'u 5 geçenin meşum haberi duyulmuş... Bir Alman profesör var, Hukuk Fakültesinde, o da duymuş, şaşırmış. Derse girsin mi, girmesin mi bir türlü karar veremiyor. O sırada aklına rektöre müracaat etmek gelir. Kalkar, yanına gider. Aralarında şu konuşma geçer:
- Efendim, mütereddidim. Acaba ne yapsam?
- Sizde böyle büyük bir adam ölünce ne yaparlarsa, onu yapın.
İşte o zaman Alman profesör kollarını iki yana sarkıtarak:
- Bizde bu kadar büyük bir adam ölmedi ki... der.

(Yücebaş, Hilmi, Atatürk'ün Nükteleri-Fıkraları, Hatıraları, İstanbul, Kültür Kitapevi, 1963, Sh. 39)



BÜYÜK ADAM,

KALBİMİZDESİN....

9 Kasım 2010 Salı

OTOBÜSLE SEYAHAT ETMEK

Hafta sonu yine Ankara'daydım dostlar, hayatımın en yorucu seyahatiydi sanırım. Cuma gecesi otobüsle yola çıkıp hiç dinlenmeden Cumartesi sabahı kursa katıldım. İstanbul'dan gelen eğitimcimizin uçağı sis yüzünden rötar yapınca ders geç başladı, akşam geç bitti. 

Sağ olsun eşim beni bu yorucu yolculukta yalnız bırakmadı. 

Cumartesi gecesi eşimle ODTÜ misafirhanesinde kaldık. ODTÜ'de bir gece geçirmek, hem de eşimle birlikte çok güzeldi.

Zaman zaman konuşuruz aramızda keşke üniversite yıllarında tanışmış olsaydık, o yılları birlikte yaşasaydık diye. Üniversitede geçirdiğimiz bir gün bizim için çok keyifli oldu. 

Geç saatler kadar çimlerde oturmak, sinemaya veya bir konsere hatta bir partiye gitmek , kampüsün tadını çıkarmak isterdim ama o kadar yorgundum ki, erkenden uyuyakaldım.

Ertesi sabah erken uyandım haliyle. Bir süre camdan sarı, turuncu ve her tondan kahverengiyle boyanmış harika ODTÜ manzarasını izledim. Sonbahar ODTÜ'de daha bir güzel.


Yurtlar bölgesi dolmuş durağı

Kahvaltımı yapıp, kursa koşturdum yeniden. Dolmuşa binmeyeli yıllar olmuştu. Durakta sıra beklerken sanki yıllar öncesine gittim.Gelip geçen öğrencileri, yıllar önceki arkadaşlarıma benzettim.Adını bile unuttuğum insanlar geldi aklıma.

Pazar günü kursu tamamlayıp akşam otobüsle Kayseri'ye döndük.

Öğrencilik yıllarımdan beri şehirler arası otobüsle seyahat yapmamıştım. Ne çok şey değişmiş. Seyahat süreci değil elbette ama otobüs içindeki konfor pek çok uçaktan daha iyiydi. Genelde uluslararası uçuşlarda sunulan, iç hatlarda çok nadir gördüğümüz küçük ekranlar vardı koltuk arkalarında. Yol boyunca bir çok film seyrettim.

Böylece yorucu seyahatimizin sıkıntısı biraz azalmış oldu.



Seyrettiğim filmlerden biri var ki beni hem çok etkiledi hem de çok eğlendirdi. Filmin adı 'August Rush'.  2007 yapımı olmasına rağmen adını hiç duymamıştım. Film boyunca devam eden müzik ziyafetinin yanısıra masalsı bir anlatımı vardı. Ayrıca film boyunca sunulan enfes New York görüntüleri de filmin bonusu. Kadroda Robin Williams gibi dev bir oyuncu ve profesyonel bir şarkıcı Jonathan Rhys Meyers var. Hele bir de çocuk oyuncu var ki, hem çok şeker hem de çok başarılıydı.

Bu filmin Dvd si bulunabilir mi bilemiyorum ama netten rahatça izleyebilirsiniz.

Keyifli seyirler ...

5 Kasım 2010 Cuma

YENİ PAYLAŞIMLAR UMUDUYLA

Her gün olmasa da en azından iki günde bir sizlerle bir şeyler paylaşmayı görev edinmiştim kendime. Ama son bir kaç haftadır iyice dağıldım. Bir yandan kurs devam ediyor, bir yandan staja başladım, annelik, ev kadınlığı, derken bir yerlerde kaybettim kontrolü.

Sanki ben hayatımı değilde hayat beni yönlendiriyor bir süredir. Hiçbir planımı uygulayamaz oldum. Oysa benim hangi gün hatta hangi saat ne yapacağım belli olurdu günler öncesinden.

Aklımda birikmiş o kadar çok fikir var ki... Hayata geçirilmeden kaldıkça rahatsız oluyorum ama ne yazık ki hiç zamanım yok.

Bugün fark ettim ki bütün hafta sadece tek yazı yazmışım.

Hafta sonu yine Ankara'da olacağım , gelecek hafta daha çok şey paylaşmayı umut ediyorum.

Herkese mutlu hafta sonları !

1 Kasım 2010 Pazartesi

MARİNE KOMBİNİM


Uzun bir aranın ardından geçen hafta kumaşçıma gidip yeni cicilerim için kumaş alışverişi yaptığımdan bahsetmiştim. Modelleri belirleyip kumaşları da biçtim, hatta teğelleyip hazırladım ancak dikiş makinem annemlerin bağ evinde kaldığı için bir türlü dikemedim.

Nihayet geçen hafta sonu dikiş makineme kavuştum ve bir telaşla dikiş dikmeye başladım.

Yukarıda gördüğünüz ceket ve pantolon ilk iki parça. 

Her zaman olduğu gibi önce ayakkabıları çok beğenip aldım. Ancak sonra farkettim ki benim pek çok kırmızı kıyafetim olmasına rağmen pek fazla beyaz ve lacivert kıyafetim yokmuş. 

Anlayacağınız bu lacivert ceket bu ayakkabıların hatırına tasarlandı.

Geçen seneden beri süre gelen ve bu yıl hatta gelecek yıl da devam edeceği öngörülen askeri trende uygun bir şeyler dikmek istiyordum zaten.


Ceketin üzerindeki ilikleri grogren kurdele ile yaptım. Gümüş gri metal düğmeleri almaya henüz fırsatım olmadığından düğmesiz halini görüyorsunuz.

Siz de dikmeseniz bile hazır alacağınız bir hırkanın üzerine kurdele veya kordonla askeri detaylar yapıp, bambaşka bir kıyafet elde edebilirsiniz.

Hırkaların başkalaştırmak üzere aklımda bir kaç tasarım daha var. Umarım yakın zaman da onları sizinle paylaşbilirim.

Şimdilik bu kadar.

Sevgiyle kalın !

29 Ekim 2010 Cuma

CUMHURİYET BAYRAMIMIZ KUTLU OLSUN !


Ulu Atatürk,

Emanetine hıyanet içinde olsa da pek çoğumuz,

Kurduğun Cumhuriyet 87. yılına erişti bugün !

Huzur içinde yatman çok zor ama yine de rahat ol Ata'm...

Azınlıkta da kalsak senin yolunda yürümekten vazgeçmeyeceğiz.



Hepimizin Cumhuriyet Bayramı Kutlu Olsun !!!

28 Ekim 2010 Perşembe

ŞIKIR ŞIKIR BİR ABAJUR




Kardeşim ve eşinin yeni bir eve taşındıklarından daha önce bahsetmiştim. Yeni evleri için uzun bir süre hediye aradım. Kafamdaki hediye abajurdu ancak onca çeşidin arasında mobilyalarına uygun olanı bulmak epeyce zor oldu. 

Ankara'da görmediğim abajur kalmamıştır sanırım.

Kiminin ayağını beğeniyorum uygun şapka yok, kiminin şapkası uygun ama çok sade. Sonunda bu gördüğünüz abajuru buldum. Renk ve tarz olarak beğensem de biraz sade geldi bana. Elimin değdiği herşeye bir ışıltı katmak adetim oldu artık.

Perde aksesuarları satan bir mağazadan hazır dizilmiş boncuklardan aldım. Boncukları sıcak silikonla şapkanın etrafına yapıştırdım, daha şık bir görüntü için üzerine de altın sarısı su taşı yapıştırdım.

Şansıma istediğim tonda şapka bulabildim ancak bulamasam iskeletini alıp organize kurdele sararak bir şapka yapmayı düşünmüştüm. Kardeşlerimin evinin dekorasyonuna uygun olan boncuk kullanmaktı. Tüy, püskül veya yapma çiçekler de  diğer seçenekler olabilir. 

Kardeşlerim evinizde mutlu, huzurlu, sağlıklı  günler diliyorum.

Abajurlarınızı güle güle kullanın. 

22 Ekim 2010 Cuma

TEMBEL HANIM PİZZASI

Sizi bilmem ama benim için günün en büyük sıkıntısı akşama ne yemek yapacağım. Her gün ayrı bir menü oluşturmak çok zorluyor beni. Hemen hemen her sabah kahvaltı da eşime sorarım bu akşam ne yemek yapayım diye. İsterim ki bir yemek adı belirlesin de ben de sıkıntımdan kurtulayım ama maalesef ya hiç yapılmayacak bir istekte bulunur yada boş ver canım bugün de hazır bir şeyler  yiyelim deyip geçiştiriverir.

Sağolsun kızım bir kaç çeşit dışında her yemeği seviyor, ama oğluşum çok problemli yemek konusunda. Dolayısıyla benim yemek seçmekteki problemim daha da sıkıntılı bir hal alıyor.

Dün de dönüp dolaşıp hiçbir yemek adı bulamadığım bir gündü. Mutfağı tırtıklarken kızım çok sevdiği için evimizden eksik etmediğimiz bazlamalar ilişti gözüme. 


Sandviç, tost tarzı yiyecekler yapan kafelerde, siz de fark etmişsinizdir bazlama pizzaları.

Hamur yoğurmayı beceremeyen benim için ve pizza sever eşim ve çocuklarım için harika bir seçenek oldu bazlama pizza.   

Bazlamaları ikiye bölüp, sosunu sür, kaşarını rendele, istediğin malzemeleri üzerine ser, hepsi toplam beş dakika.

Tam tembel işi anlayacağınız.

Yalnız fırını önceden hem alttan, hem üstten  fanı da açık olarak ısıttım. Tepsiyi fırına atarken hem alttan ısıtmayı hem fanı kapattım, sıcaklığı da 170 dereceye düşürdüm. Malum bazlamalar zaten pişmiş olduğundan amaç üstündeki malzemeyi pişirmek bu arada da bazlamayı kurutmamak.


Bu da sosisli pizza delisi oğlumun mutluluğu.

Benim gibi yapacak yemek bulamayanlara belki bir alternatif olur diyerek sizlerle de paylaşmak istedim.

Afiyet Olsun!

21 Ekim 2010 Perşembe

EVLAT CANDAN ÖTE! PEKİ YA EŞİNİZ?

Sabahları kahvaltı hazırlarken bir yandan da televizyondan sabah haberlerini dinlemek alışkanlık oldu benim için. 

Sanırım bir kaç gün önce,  Kars'ta meydana gelen bir yangın haberi vardı. 

Apartmanın en üst katında bir anne ve dokuz aylık bebeğinin mahsur kaldığını duyunca her kadında olan anne hassasiyetiyle televizyona dönüp izlemeye başladım.

İtfaiyenin merdiveni de yetişemeyince uzun süren bir kurtarma çalışması yapılmıştı. Baba aşağıda dizlerinin üzerinde çaresizlik içinde ağlıyordu. Anne ise bebeğine sarılmış dehşet içinde aşağıya bakıyordu. 

Gözlerim dolu dolu merakla takip ettim haberi. İtfaiyenin ardından baba da attı kendini içeriye ve bir süre sonra anne ve bebeği alarak dışarı çıktılar. Çok şükür ikisi de kurtulmuştu.

Ama o görüntülerde benim dikkatimi çeken başka bir şeyler vardı. Baba bebeği kucağına bastırmış ardına bakmadan koşarak çıktı içeriden. Anne ise arkalarından tek başına...

Muhakkak ki herkes acil bir durumda önce çocuğunu düşünür ancak insanın eşini de bu kadar arka plana atması normal midir?

Evlatlarım canımdan öte, ama eşim de onlardan sonra gelmez benim için.

İnşallah hepimizin çocukları hayırla büyüyüp bir gün uçacak yuvadan. Kendi yuvalarını kuracak, kendi hayatlarına, eşlerine, kendi çocuklarına dalacaklar. Biz de kendi anne babamızın canından öte evlatları değil miyiz? 

Eninde sonunda, inşallah hayırlı uzun ömürler verirse yüce Rabbim, bir 'Edi' bir 'Büdü' başbaşa kalacağız eşlerimizle. 

Diyeceğim o ki, çocuklar için feda ederken ömrünü eşini, daha doğrusu aradaki ilişkiyi de ihmal etmemeli insan.

Bilmem siz ne dersiniz?

19 Ekim 2010 Salı

YENİ CİCİLERİM


Bir şeyler dikmeyeli, incik boncukla uğraşmayalı o kadar uzun zaman oldu ki, özlemişim iğneyi ipliği.

Ankara'ya giderken annem takılmıştı bana, dikiş makineni de götür istersen, özlersin diye. Sadece şaka yapmıştı ama ben gerçekten özlemişim makinemi.

Geçtiğimiz hafta çamaşır, ütü, ev işi derken koşturmacayla geçti, ancak yerleşebildik evimize. Nihayet bugün zaman bulup kumaşçıma gittim aylar sonra. 

Kumaş kokusunu bile özlemişim, trikolar, yünlüler, krepler, satenler....

Şimdilik bir kaç parçayla yetindim. 

Aklımda bir dolu model var.

Umarım yakın bir zamanda dikilmiş hallerini de paylaşırım sizlerle.

Görüşmek üzere....