31 Mart 2010 Çarşamba

BAHARA MERHABA

Eveeet, sonunda bahar geldi.

Sabahları kuş sesleriyle, odaya dolan günışığıyla uyanmak, serin akşamüstlerinde çocuklarla park gezintileri yapmak,en güzeli de üzerine hafif bir ceket alıp atmak kendini sokaklara...

İtiraf ediyorum ben baharcıyım! Yaz akşamlarını, deniz tatillerini, kumsal sefalarını da çok sevsem de bahar başka.

İnsanın içi heran kıpır kıpır ..

Baharın gelişinden fazlasıyla memnun olan ben bu hafta can arkadaşlarıma sade, çiçek kokulu, sarı yeşil bir bahar masası hazırladım.

Herbiri ayrı bir çiçek güzelliğindeki canlarım da masama renk kattılar.

Çiçek kokulu baharların hayatlarımıza da tazelik katması dileğiyle.

Kızlar öpüldünüz...!

30 Mart 2010 Salı

HOŞGELDİN BEBEK


Arkadaş edinmek benim için her zaman zordu ama bir kere arkadaş oldum mu da kolay kolay bırakmam arkadaşımı.Hatırladığım en eski arkadaşım Hayrişim geçen ay ikinci defa anne oldu.Küçük prensesimize yakışıklı bir kardeş geldi. Başka bir şehirde yaşadığı için ilk doğumunda olduğu gibi ikincisinde de yanında olamadım arkadaşımın. Bedenen olmasa da manen onun yanında olduğumu hissettirebilmek amacıyla bebeğini karşılayacağı odasını süslemesi için bir kapı çelengi hazırladım ve doğumdan önce gönderdim.İstediği yerden en güzel çelengi alabilirdi tabi ama ben kendi elimden çıkmış, kendi zevkimle yapılmış birşeyler hediye ederek arkadaşımın benim için ne kadar özel olduğunu göstermek istedim.

Hediyemi alır almaz beni aradı, çok beğendiğini ama özellikle onu düşünüp, onun için emek verdiğim için çok mutlu olduğunu söyledi.

Hayrişim seni çoook seviyorum!

Eşinle, çocuklarınla birlikte dilediğin herşeyin gerçek olduğu huzurlu, sağlıklı, mutlu, upuzun bir ömür diliyorum sana...

Çelenk yapımına gelince; hazır satılan ahşap bir daire alıp etrafını elyafla sardım. Elyafın üzerini dıştan görünmesini engellemek için tekrar geniş mavi kurdeleyle sardım.Dairenin dış kısmına sıcak silikonla hazır aldığım mavi tüyü yapıştırdım.Tüyün üzerine aldığım küçük, mavi aksesuarları, gümüş kalpleri,parlak taşları ve mavi hello kittyleri serpiştirdim.Çelengin altından sarkması için uzun bir mavi tül hazırladım.Tülün üzerine parlak taşlar yapıştırdım.Son olarak bir tebrik kartı hazırlayıp çelenge eklemeyi de ihmal etmedim.

Hazırlaması gayet zevkliydi, ortaya çıkan sonuçta beni memnun etti.

Denemek isteyenlere kolay gelsin.

29 Mart 2010 Pazartesi

KURALLAR BOZULMAK İÇİNDİR!

Oğluşum bu sene ilkokula başladı. Üç yıldır okula gidiyordu zaten ama ilkokula başlamak farklıydı. Okulu seçmek başlı başına büyük bir olaydı zaten bizim için. Üzerinde aylarca düşündük, araştırdık, tartıştık ve nihayetinde bir karara vardık. Kaydımızı yaptırırken öğrendik ki bu sene beş ayrı sınıf açılacaktı ve öğrencilerin sınıflara ve öğretmenlere dağılımı noter huzurunda kurayla yapılacaktı. Bana göre ilkokul öğretmeni bir çocuğun okulu, ders çalışmayı sevmesinde en büyük etkendir. Bu kadar önemli bir seçimin kurayla belirlenecek olması bütün yaz bizi gerdi. Neyse ki şansımıza son derece güven uyandıran, donanımlı, hoşgörülü, demokrat, disiplinli, kibar, çocuk psikolojisinden de veli psikolojisinden de çok iyi anlayan bir öğretmen kısmet oldu oğlumuza. Daha ilk günden ailecek sevdik öğretmenimizi, zamanla da daha çok benimsedik. Çok şükür herşey gayet güzel devam ediyor.

Okulun ilk günlerinde sıkça okulda oğlumu ziyaret ediyordum. Bu ziyaretlerin birinde oğluma kek yapıp götürmüştüm. O sırada sınıfta olan arkadaşları 'Bize kek getirmedin mi?' diye sorunca çok üzülmüştüm. Bir hafta sonra da oğlumun doğumgünüydü. Öğretmenimize oğlumun doğumgününde bir pasta yapıp getirsem, hep beraber beslenme tenefüslerinde yeseler uygun olur mu diye sordum, o da doğumgünü kutlamasına izin olmadığını söyledi. O zaman doğumgünü pastası olmasın sınıf için yapılmış bir pasta olsun dedim. Yine de yönetime bir danışmam gerek dedi. Doğum günü tarihini verdim ve sizden haber bekliyorum dedim. Bir haber çıkmayınca ben cevabın olumlu olduğunu düşünüp o gün pastamı yaptım, üzerine de sınıfın ismini yazdım. O koca kremalı pastayı okula kadar taşıdım, koridor da elimde pasta ders bitimine kadar bekledim ve ders bitiminde öğretmenimiz ne dedi dersiniz: Kusura bakmayın yönetim izin vermiyor.

Tamam ben de hatalıyım, tekrar arayıp sormalıydım ama pastayı yapıp oraya kadar gelmiştim. Her zaman yaptığım gibi anında demoralize olup vazgeçtim herşeyden. Belki ısrar edebilirdim, belki yönetimle konuşup onay alabilirdim ama bir kere vazgeçmiştim işte. Pastamı alıp aynen geri döndüm. Sonuçta olan kuzucuklara oldu, onlar için özenerek yaptığım pastayı yiyemediler. Akşam biz ailece bir kutlama yapıp afiyetle yedik pastamızı.

Üzerinden aylar geçti ve ben bu olayı unuttum.Ta ki geçen hafta oğlum okuldan telaş içinde dönüp daha merhaba bile demeden 'anne bugün ben pizza yiyebilirmiyim, okulda bir arkadaşıma annesi pizza getirdi' diyene kadar. Olayın ayrıntılarını sorunca öğrendim ki, sadece meyve ve kuruyemişten oluşan beslenmesini o sabah unutan bir arkadaşına annesi ve babası pizza yaptırıp getirmişti ve öğretmenimiz o pizzanın sınıfa girmesine ve hatta o pizzanın yirmi kişilik sınıfta bir kaç kişi tarafından yenmesine izin vermişti. Benim oğlumla birlikte büyük çoğunluk mis gibi pizza kokusuyla yetinmiş ve eve gelene kadar zor sabretmişti.

Tabi hemen pizza ısmarlandı ve benim burkulmuş yüreğimi sızlatarak iştahla, ilk kez son dilimine kadar, yendi.

Şimdi soruyorum bir yanda benim bütün sınıfa ellerimle yaptığım pasta, diğer tarafta sadece bir kişiye yaptırılmış mis kokulu pizza.

Sinirlenmekte haksızmıyım?

Evet sinirlendim, kızdım ama daha çok da incindim.

Haksızmıyım?

Pastaya gelince kek karışımına parça çikolata, fıstık ve nugat parçaları katılıp, büyük fırın tepsisine döküldü. Pişen kek iki büyük, iki küçük parçaya ayrıldı. Her katına krema ve kremşanti karışımı sürüldü. Bir kısmı ayrılan kremşanti dört ayrı gıda boyasıyla renklendirildi ve pasta süslendi. Ayrıca renkli bonibonlarla biraz daha renk katıldı.


25 Mart 2010 Perşembe

BALON AVİZE VE KANEVİÇE BOY TABLOSU

Oğluma hamileyken çalışıyordum ve pek de ilgim yoktu dikişle nakışla.
Oğluşumun odasını hazırlarken yaptığım tek şey dergi karıştırıp mobilya, aksesuar perde seçmek ve almaktı. Odada özgün olan ve bizim elimizden çıkan sadece iki şey vardı: Balon Avize ve Kaneviçe Boy Tablosu.

Balon avizenin farklı bir modelini ben çok ünlü bir modacının kataloğunda görmüştüm ve afaki bir fiyatı olduğu için içimde kalmıştı.
Anneme anlatınca, hayatım boyunca beğenipte almaya gücüm yetemeyen herşeyde olduğu gibi, 'üzülme kızım ben yaparım' dedi ve odanın perdesinden ve fonundan balon avizeyi dikti. O zamanlar balona küçük bir palyaço yerleştirmiştik şimdiler de ise oğluşum 8 yaşında kocaman bir delikanlı olduğu için, toy story'deki BUZZ balonda uçma keyfini yaşıyor.

Kızıma hamile kalınca onun odasına da böyle bir avize yapmak istedim. Ben biraz daha kolaya kaçıp balon kısmını kağıt avize kullanarak yaptım sadece sepet kısmını diktim. Balondan sarkan aksesuarları da kız odasına uygun daha cicili bicili şeyler seçtim. Oğlumun avizesinde sarkan kurdelelerin ucuna maviş nazar boncukları bağlamıştık.

Kızımın avizesini ilerde ayrıntılı anlatacağım inşallah.

Kaneviçe boy tablosuna gelince onu da annem bir arkadaşında görüp işlemeye heves etmişti. İlk gördüğümde ne yalan söyleyeyim gereksiz gelmişti bana. Annem gözündeki bir rahatsızlıktan dolayı işlemekte zorlanıp yarıda bırakınca, emeği zayi olmasın diyerek ben devam ettim ve böylelikle de fark ettim ki benim ellerim bu işlere yatkın. Ayrıca işlerkende çok hoşuma gitti, ortaya çıkan şey beni çok çok mutlu etti.

Oğluma ziyarete gelen herkese büyük bir gururla gösterdim eserimi hala da çok seviyorum boy tablomu.

Kağıt üzerinde verilecek bir örnek yok ne yazık ki elimde. Ancak isteyen olursa tekrar işleyebilirim, hem de zevkle.

Bebişlerimiz için herşeye değer.

21 Mart 2010 Pazar

DERİ RUNNER VE BONCUK SUPLALAR



Siyah temalı masamı tamamlamak için siyah bir runner tasarladım.

Benim masam oniki kişilik ve bu boyutlardaki masa için üç metre uzunluk ideal.

Deriyi seçerken düz olmasındansa küçük baskılı bir modeli tercih ettim.45cm lik bir parçayı düzgün bir şekilde kesip etrafına hazır satılan taşlı bantlardan yapıştırdım. Bu bantlar aslında daha geniş kalınlıktalar ama makasla rahatça istediğiniz kadar inceltebiliyorsunuz. Yapıştırırken de sıcak silikon kullandım ama yanlış bir seçim yapmışım. Silikon deriye zarar verdi ve yaptığım en ufak hatayı bile telafi şansım olmadı. Ayrıca taşların arasından silikonlar yer yer sızıp görüntüyü bozdu. Sıcak silikon yerine kuvvetli bir yapıştırıcı tercih etmek daha akıllıca olacak.

Boncuk suplalara gelince, yaparken çok zorlandım ama bir kere başlamış bulundum ama bitince de çok şık oldular. Bu suplalar için fazlasıyla sabır, dikkat ve zaman gerekiyor.Siyah sert kartonlardan istediğiniz supla boyutunda yuvarlaklar kesip, merkezden başlayarak giderek büyüyen daireler halinde boncukları yapıştırıyorsunuz. Tabiki bu işlem için ipe dizilmiş boncuklar kullanmak şart. Daireler büyüdükçe de arada
bir ipin iki ucundan çekerek boncukları germelisiniz. Çok fazla gererseniz daireler bozulabilir gevşek bırakırsanız da boncukların oluşturduğu yuvarlağın şekli bozuluyor. İşlem bitince kurumaya bırakıp daha sonra da üzerinde kalan ipleri temizlemek gerekiyor.

Sabrınıza ve el becerinize güveniyorsanız, kolay gelsin.

19 Mart 2010 Cuma

HEPİMİZİN DOĞUMGÜNÜ

Ben oldum olası zor arkadaş edinen biri oldum, insanlara hep temkinli yaklaştım. Üniversite yıllarımdan sonra ise gerek evlilik gerek iş hayatım nedeniyle pek çok insanla tanıştım. Belirli bir yaştan sonra arkadaş edinmek gibi bir umudum yoktu artık ama kendime bir oda dolusu arkadaş buldum hem de tamamen tesadüfen. Yaklaşık on yıldır birbirimizi tanıyoruz ve bunca yıldır sıkılmadan, tatiller ve istisnalar dışında, her hafta bir günümüzü birlikte olmaya ayırıyoruz.

Tabi zamanla aramızdan başka bir şehre taşınıp ayrılanlar oldu ama biz eksilmedik. Her birimiz birer ikişer anne olduk, otuzlu yaşlarımıza ulaştık ama yaşlanmadık. Arkadaşlığımız on yıllandı ama bizler sıradanlaşmadık.

İşte bu arkadaş grubumla buluşmalarımızdan birinin benim evimde gerçekleşme sırası geldiğinde aklıma bir fikir geldi.Yıllardır çocuklarımızın doğum günlerini birlikte kutluyoruz ama kendimize hiç sıra gelmedi.Hepimize ayrı tarihlerde ayrı kutlamalar yapmaktansa toplu bir doğum günü partisi organize etmeye karar verdim.

Hepsine siyah gece elbiseleriyle gelmelerini tembihledim. Her birini kapıda pembe kurdelelerle süslenmiş kadehlerde pembe buzlu kokteyllerle karşıladım. Evi siyah ve pembe renklerle süsüledim. Sırf o gün için hazırladığım aksesuarlarla şık bir pembe siyah masa hazırladım. Hepimizin doğum günü için yaptığım siyah pembe kostümlü barbie pastamız da olmazsa olmazlardandı.

Bu toplu doğum günü için hazırlanan masa da özellikle deri ve taşlı siyah runnera ve gümüş boncuklarla yapılmış suplalara dikkat etmenizi rica ediyorum.Bizzat benim tasarımım ve üretimim.

Günün sonunda ben çok mutluydum. Umarım can arkadaşlarımı da mutlu edebilmişimdir.

Kızlar;

BİRLİKTE NİCE MUTLU YILLARA..!

HEPİNİZİ ÇOOOOK SEVİYORUM...!

11 Mart 2010 Perşembe

HERŞEYİN BAŞI SAĞLIK

Son bir haftadır herşey durdu sanki...
Bilgisayarın başına geçmek aklıma bile gelmedi. Son bir kaç aydır ani tansiyon yükselmeleri yaşayan babama bir teşhis koymadılar ve en son çare anjiyo yapmaya karar verdiler.
Doktorlara sorarsanız son derece basit ve sıradan bir işlem. Ancak benim delikanlı babam için hasta olduğunu kabullenmek, günlük bir ilaç kullanmak bile o kadar zor ki.
Henüz onbir yaşındayken babasını kaybetmiş, kırkiki yaşındaymış babası öldüğünde.. Ömrü boyu üç kızkardeşi ve annesinin sorumluluğu sırtında yaşamış ve ölesiye korkmuş hastalıktan.
Şükürler olsun ki bu yaşına kadar ciddi bir rahatsızlığı olmadı herhangi bir cerrahi müdahale geçirmedi. Dolayısıyla anjiyo olması gerektiğini kabul etmesi bile çok zor oldu babam için ve nihayet salı günü operasyon gerçekleştirildi.


O yeşil önlüğü giyince koptu sanki bizden başını kaldırmadan yüzümüze bakmadan gitti anjiyo salonuna.


O an onu öyle iyi anladım ki kalbim koptu sanki yerinden.


İlkinde pek aklım ermedi ama ikinci kez doğuma giderken, üzerimde o yeşil önlük arkamda oğlum, sevgili eşim, annem, babam, kardeşim .... Öyle zor olduki gitmek, sanki herkesi ardımda bırakıvermişim gibi, bir daha uyanamayacakmışım gibi...


Zordur biliyorum, hem de çoook!


En basit işlem için bir haftadır hayat bizim için durdu, Yüce Rabbim beterinden saklasın. Neyse ki korkulacak bir sonuç çıkmadı, herşey yolunda. Benim delikanlı babam da hastanede olmaya dayanamayıp, biraz da rahatlayarak gece dörtte hastaneden kaçtı ve ertesi gün de işinin başına döndü.


Herşeyin başı sağlık...


İnsan hayatındaki her değer sıfırlarla ifade edilirmiş, sağlık ise o sıfırların başına gelip herşeyi anlamlandıran '1' miş. Sağlığın yoksa sahip olduğun herşeyin değeri sıfır.


Hepinize sağlıklı, huzurlu uzun ömürler dileğiyle.

8 Mart 2010 Pazartesi

KENDİM KADAR KALDIM

Hep bir damla su olmak istedim ben,
renksiz , berrak, akışkan
toprağın ta koynuna sızan bir damla su
oysa hep yayılıp kaldım toprak yüzeyine
ilk güneşle buharlaştım
Hep kırarcasına, parçalarcasına
tutkuyla sarılmak istedim
kıyısından köşesinden yada tam ortasından
yakaladığım herşeye
oysa pek çok şeye elimi bile dokunamadan
sade tutkumla kaldım
Ben hep başımı alıp kaçmak istedim
terketmek, vazgeçmek,
sevdiğim sevmediğim herşeyi arkama katarak
kendim olmak istedim
ama o çocuksu muhtaçlığımla
okula kızını bırakan annenin öpücüğünde
yada müşfik bir babanın sıcacık gözlerinde
bütün dünyanın en büyük bağımlılığıyla
b u r d a kaldım
Ben hep kendim gibi,
kendim kadar
kendim için
ilk kez ve sonsuza dek
mutlu kalmak
mutluluğu sarmak istedim
kendi başıma bomboş çabalarımla kaldım

7 Mart 2010 Pazar

MERHABA

Merhaba....


Taptaze, pırıl pırıl, kıpır kıpır, içten bir merhaba.


Önce bir anne, sonra bir kadın olarak kendi adıma biriktirdiklerimi herkesle paylaşmak ihtiyacımdan doğdu bu blog fikri.



Benim kendi adıma biriktirdiklerim, sizleri ne kadar ilgilendirir, bu paylaşım bizleri ne kadar mutlu eder göreceğiz.



Biraz ondan biraz bundan, aklıma ne geldiyse, Allah ne verdiyse o kadarını paylaşacağım elimden geldiğince...



Uzun zamandır yapmakta olduğum tek işim yaşamak !


Yaşamak dediğim nefes almaktan ibaret değil, şairin dediği gibi

'yaşadın mı büyük yaşayacaksın

dağa, taşa, toprağa karışırcasına '

büyük ve dünyama karışırcasına yaşamak benim uğraştığım.



Yaşamıma aldığım herşeye bir güzellik eklemek, yaşamına girdiğim herkese benden birşeyler katmak mutlu ediyor beni.



Can arkadaşım, Özgül'üm, beni 'görsel beğenisi fazla gelişmiş' olarak tanımlar. Bu bir beğeni cümlesi değildir, hafiften iğnelemesidir beni.



Evet kabul ediyorum dış görüntü benim için önemli, içtiğim içecekten çok nasıl bir bardaktan içtiğim, yaptığım yemeğin lezzetinden çok nasıl sunduğum benim için çok çok önemli.



Sizlerle paylaşacaklarım da bu 'fazla gelişmiş görsel beğeni'min eserleri.



Sizlerin de hayatına ufak bir güzellik katabilmem için, katılın bana, haydi....