24 Eylül 2010 Cuma

BUNLAR DA PEMBE FIRFIRLAR


Bunlar da pembe fırfırlarım. Uzun yarasa kollu V yaka bluzumun göğsüne fırfırlarla değişik boyutlarda çiçekler işledim.

Penya kumaştan ince uzun şeritler kesip, ortasından iri dikiş çekip, fırfır olacak şekilde büzdüm sadece.

Fırfırları irili ufaklı daireler halinde bluzumun yakasına diktim.



Farklı bir hava verdiler pembiş bluzuma. Sanırım bu sonbahar favori kıyafetim olacak. 

Biliyorsunuz sadece pembe olması bile benim için yeterli. Ama bir de fırfırlarıyla daha bir güzel oldu. Sizce?

23 Eylül 2010 Perşembe

NE ZOR İŞMİŞ ANNE VE BABA OLMAK!

Çocukken hatırlıyorum, sürekli sokakta oynardık biz. Öyle oyuncağımız falan da yoktu. Taştı topraktı, toptu bisikletti derken akşam olurdu. Anneciğim taa sekizinci kattaki küçücük evimizin penceresinden seslenirdi kardeşimle bana; 'hadi artık hava kararacak, babanızın eve geliş saati, çabuk eve...'

Ne çok eğlenirdik. Sokak arkadaşlarımızın çoğuyla hala görüşüyorum. Hepsi evlenip çoluğa çocuğa karıştı. Bir araya elince yaptığımız yaramazlıkları hatırlayıp saatlerce gülüyoruz.



Çocukluğumun geçtiği o evden sonra başka bir eve taşındık, sonra bir başkasına... Ama ben hala bütün rüyalarımı o evde görürüm, bir türlü kopamam o evden. Orada hep mutlu olmayı, çocuk olmayı hatırladığım içindir herhalde diye düşünürüm.

Şimdi bizim, o birkaç uyduruk ama çok kıymetli oyuncaklarımızla, arkadaşlarımızla, toz toprak içinde geçirdiğimiz çocukluğumuzu, kendi çocuklarımın yaşadığı çocuklukla kıyaslıyorum. Bize göre ne kadar çok imkan var ellerinde ama ne kadar da zor mutlu oluyorlar.



Bir kere neredeyse devamlı ya okulda ya evde dört duvar arasındalar. Öyle çok koruyup, sarıp sarmalıyoruz ki onları, arada bir parka götürdüğümüzde bir bahçeye çıkardığımızda nasıl oynayacaklarını bile bilmiyorlar. Bizim evimizin önünde trafiği yoğun bir cadde vardı, caddenin karşısında da pek tekin olmayan insanların da takıldığı bir park. Buna rağmen annelerimiz bizi sokağa salardı, hem de hava kararana kadar. Ben ise pek çok güvenlik önlemi alınmış ta olsa yalnız mümkün değil de, gözümün önünde bile rahatça salamıyorum çocuklarımı sokağa. Dünya mı daha güvensiz bir yer oldu yoksa biz mi daha güvensiziz???




Bir de sınırsız imkan sorunu var tabi. Sınırsız imkan ve sorun diyorum ne büyük tezat öyle değil mi? Maalesef en azından benim için öyle. Doğdukları andan itibaren ne isterse alınıyor artık çocuklara, hatta istemeden alınıyor. Sonuç; memnuniyetsizlik. Her oyuncak en fazla bir günlük ilgiyi hak ediyor sonrası oyuncak yığınına katılan eskilerden biri oluyor. 



Bir de teknolojinin sunduğu sınırsız imkanlar var: oyun konsolları, bilgisayar oyunları, iletişim siteleri, cep telefonları vs.

Yaşın ilerlemesiyle hayatımıza giren markalar var: ayakkabı şu marka olacak, montu bu markadan, çantası bilmem nereden....

Herkesin en azından bizim bütün bunlara maddi olarak yetişmemiz mümkün değil, ama yetişebileceklerimizin de ne kadarını almalıyız???

Geçtiğimiz bayramda çocuklarımızı bayram hediyesi olarak lunaparka götürdük. Fotoğraflarda da gördüğünüz gibi çok eğlendiler. 

Keşke hep lunaparkta eğlenecek, bu kadarıyla mutlu olacak kadar küçük en azından çocuk kalsalar, keşke....

Malum oğluşumdan ayrıyım ve onu çok özlüyorum bu aralar. Her sene onun için özel doğum günü hediyeleri düşünürüm ancak bu sene daha da ince eleyip sık dokuyorum. Onun için en mükemmelini bulmaya uğraşıyorum.

Bu yukarıda gördüğünüz koltuğun adı 'Sonic-chair' . Belki daha önce görmüş olanlarınız vardır. Ben teknolojik ürünler satan bir mağazada gördüm geçenlerde ve bayıldım. Bir kere müthiş bir tasarım, dışı deri, içi süet, müthiş rahat. İçine yerleştirilen aksesuarlarla müzik keyfi, dvd keyfi yapabiliyorsunuz. Notebook için özel aksesuarları bile var. Oğlum bayılır bu koltuğa diye düşündüm önce, sonra bilgisayar karşısında, odasına kapalı çok mu zaman geçirir diye endişelendim. Ben de kullanırım, onun kullanımını da sınırlandırırım dedim sonra. Ama fiyatını duyunca kendi kendime güldüm sadece.... Bir koltuk bu kadar para eder mi?


Sonra bu gördüğünüz alarmlı saat ve altta gördüğünüz dvd player ve televizyon.

Lightning McQueen TV & DVD Player

Her şey ne kadar güzel ve ne kadar pahalı... 

Çocuklarımıza paranın satın alabileceklerinin ne kadarını almalıyız?

Onları mutlu edelim derken ömür boyu tatminsizliğe sürüklememiz öyle olası ki.

Çocuk yetiştirmek zor iş, anne baba olmak çok zor....

Bütün anne babalara kolay gelsin...

21 Eylül 2010 Salı

YEŞİL FIRFIRLAR


Uzun zamandır yeni bir şeyler yapıp paylaşamıyorum sizinle. En azından bir kaç hafta daha bir şeyler tasarlamam zor görünüyor. Bu zaman geçene kadar sizlerle elimde olanları paylaşacağım.

Ramazan ayının son günlerinde dikiş makinemden bir süre ayrı kalacağım için telaşlanıp, alelacele bir kaç şey dikmiştim. Bu yeşil tişört onlardan biri.

Sade, basit bir tişört, ancak omuzlarına yerleştirdiğim minik fırfırlar oldukça farklı bir hava kattı.

Tişörtümü daha önce bahsettiğim sarı pantolonumla, yeşil ayakkabılarım ve sarı çantamla kombinlemiştim. Ancak şu an yanımda sadece tişört olduğu için bütün kombini paylaşamıyorum maalesef.

Yazın son günlerini yaşadığımız şu günlerde yazdan kalma tişörtümü beğenirsiniz umarım.

Herkese sevgiler...

Kayseri'deki şekerlerim hepinizi çok özledim, öpüldünüz.

19 Eylül 2010 Pazar

TEKRAR ÖĞRENCİ OLMAK !

Yıllar sonra tekrar Ankara'dayım. ODTÜ'de yurtta değil ama ODTÜ'ye çok yakın bir semtte yurt havasında bir apartmanda kalıyorum. Sabahın bir körü kalkıp alelacele kahvaltı edip, kotumu üzerime çekip, derse koşturuyorum.  Okulun ring servisine değil arabama biniyorum, ODTÜ'ye değil (ne yazık ki) ama çok şık bir üniversiteye gidiyorum. 


Akşama kadar ders dinliyorum, not alıyorum. Ders arası, öğle arası, tost, kahve derken akşamı edip eve dönüyorum. 

Bunca yıl sonra tekrar öğrencilik yıllarıma dönmüşüm gibi, süper bir duygu. 

Tabi evde babasıyla beni bekleyen kızım, Kayseri'de anneannesiyle kalan oğlum her an benimleler.

Her fırsatta telefon elimde bir kızımı bir oğlumu arıyorum.

Nerede o dertsiz tasasız öğrencilik yılları.... Hayat telaşı, çocukların, evliliğin sorumluluğu insanın peşini bırakmıyor tabi ki. 

Olsun ben yine de çok mutluyum. Sabahtan akşama ders dinlemek sıkıcı olsa da, tekrar üniversitede gibi hissetmek güzel. Daha da güzeli yıllardır sadece anne ve eş olduktan sonra tekrar iş hayatına dönüyor olmak. Meslektaşlarımla tanışmak, sohbet etmek, meslekle ilgili yeni şeyler öğrenmek, hepsi çok güzel.

Pek çok kaygım vardı, hala da var. Ama daha mutluyum artık, keyifliyim.

Bir tek oğluşumun yokluğu ve anne ve babamın hasreti var içimde sızı. 

Ama biliyorum ki sayılı gün çabuk geçecek. İnşallah hayırlısıyla geçecek ve ben bir meslek sahibi olarak döneceğim evime. 

Kendim için, eşim için, çocuklarım için ama en çok da senin için mutluyum anneciğim.

Hep hayal ettiğin gibi tekrar dönüyorum iş hayatına, senin desteğinle, motivasyonunla, hatta bazen zorlamanla...

Aylardır kaygı ettiğim kursum sonunda  bu hafta başladı. Şimdilik herşey yolunda.

İnşallah hayırlısıyla tamamlamayı nasip etsin Yüce Rabbim.

Bu arada pazartesi okullar açılıyor. Oğluşuma ve bütün öğrencilere başarılı, mutlu , hayırlı bir öğretim yılı geçirmelerini diliyorum. 



13 Eylül 2010 Pazartesi

YILLAR SONRA YENİDEN ANKARA


Yıllar önce üniversiteyi kazanıp ta Ankara'ya geldiğimde müthiş bir heyecan kaplamıştı içimi. Hem çok mutluydum hem çok endişeli. Annem babam beni yurda bırakıp, arabalarına bindikleri an ağlamaya başlamıştım. Derin bir yalnızlık, başedilemez bir hüzün çökmüştü üzerime. Odalara sığamamıştım, dolaşıp durmuştum sokaklarda. Hele ilk gece gözümü kırpmadan sabahı sabah etmiştim. 

Sonraki bir kaç hafta da oldukça zorlayıcı geçmişti. Ama arkadaş edindikçe, işlerimi yoluna koydukça sevdim Ankara'yı. Hatta zamanla bağlandım, kopamaz oldum.


Mezuniyet törenimde diplomamı alıp döneceğim gün arabaya bindiğimde, o ilk gün ailemin beni bıraktığında içime dolan huzursuzluğu duydum içimde, gözyaşlarımı yine tutamadım.



O gün bugün hala özlerim Ankara'yı özellikle de Odtü'yü. 



Size daha önce bahsettiğim gibi üç ay Ankara'da olacağım. Tekrar Ankara'da olmak yine çok heyecanlandırdı beni. Ancak Ankara'ya gelip kiraladığımız eve yerleştiğimiz ilk gün, üniversite yıllarımın ilk günündeki gibi bir huzursuzluk kapladı içimi. Eşim çocuklarım yanımda olmasına rağmen çok yalnız hissettim kendimi. Annemi babamı deli gibi özlediğimi hissettim. Sanki evim çok uzaklarda kalmış da dönemeyecekmişim gibi bir telaş kapladı içimi.


Bu huzursuzlukta bizi karşılayan müdüre hanımın tavrının da payı büyük tabi.

Kaldığımız ev bir beş katlı bir apartmanın giriş katı. Binada hepsi stüdyo tarzı yani 1+1 yirmi iki daire var. Genelde öğrenciler veya bekar insanlar yaşıyormuş. Çocuklu bir ailenin 1+1 dairede yaşaması beklenemez tabi. Biz de geçici bir dönem kalacağımız için tercih ettik.

Telefon görüşmemizde gayet sıcak olan hanımefendi, çocukları görünce yüzünü buruşturdu. Çocuklar problem olurmuş. Neden ? Öğrenciler ders çalışacakmış gürültü olurmuş. Sonra eşyalara zarar verirlerseymiş, falan filan... Merak etmeyin sizin öğrencilerinizden daha sessiz ve zararsız olacaklarına emin olabilirsiniz dedim. 

Her neyse eve yerleştik. Oldukça temiz ve konforlu. Üstelik kurs yerine de oldukça yakın. İlk günlerin huzursuzluğu nispeten azaldı.



Bu hafta oğluşum da geri dönecek malum okul başlıyor. Bakalım nasıl olacak.

Şimdilik Ankara'dan haberler bu kadar. 

Herkese selamlar..... 

12 Eylül 2010 Pazar

HARİKALAR DİYARI


Bilmem ne zamandı bir gazetede Ankara'da bir tema park yapıldığını okumuştum. Kısmet bu güneymiş.Ailecek Sincan'da bulunan bu 'harika' diyarı ziyaret ettik.


Gazete haberinde Paris'teki Eurodisney veya Venedik'teki Gardaland benzeri olarak anlatılıyordu. Gardaland'i görmedim ancak Eurodisney ile bir benzerliği yok. Kendi tarzında eğlenceli bir park olmuş.


Yukarıdaki iki resim arasındaki farkı görebildiniz mi?

Harikalar diyarı devasa bir park. İçinde neler neler yok ki? Kocaman bir göl var, bir nikah salonu, bir düğün sarayı, restoranlar, kafeler, sayısız oyuncak parkları, go-kart, deniz bisikleti, tren, mini golf  ve masal adası.



Biz gezmeye en çok merak ettiğimiz masal adasından başladık. Bütün masal kahramanları için bir köşe oluşturulmuş ve heykelleri yapılmıştı. İçeri girer girmez bizi dev Güliver karşıladı.


Herbirinin yanında durup poz verdi bizim afacanlar, biz de bol bol fotoğraf çektik.


Sadece yabancı masallar ve kahramanlara değil Türk kahramanlara da yer verilmişti.





Bütün heykeller oldukça emek verilmişti ancak şimdiden çoğunun kolu bacağı yada yukarı gördüğünüz gibi kuyruğu kopmuştu. Bakımsızlık mı, yoksa ziyaretçilerin dikkatsizliğimi bilemiyorum.


En kısa Dalton size de tanıdık geldi mi?



Cadı kızım külkedisinin balkabağı arabasında.









Kızıma zorla poz verdirdim sanmayın, bütün pozları kendi verdi ancak fotoğraf makinesine bakıp gülmeye bir türlü ikna edemedik hanımefendiyi.


Çalışanları hepsi oldukça yardımsever ve güler yüzlüydüler. Oğlumu park içinde güvenliği sağlayan görevlilerin kullandığı araçta görüyorsunuz.

Masal Adası turundan sonra göl kıyısındaki bir çay bahçesinde pofuduk minderler oturup çayımızı içtik. Kızımızın ısrarıyla park içinde küçük bir tur atan trene bindik ancak şans bu ya tren arıza yaptığı için içinde beş dakika kadar oturup tekrar inmek zorunda kaldık.



Hanımefendinin oturuşa dikkat!

Trenden umudu kesince göl üzerinde deniz bisikletine binmeye karar verdik. Uzunca bir bekleyişin ardından sıramız geldi ve bisiklete yerleştik. Gün batımı eşliğinde romantik ve keyifli bir yolculuk yaptık.


Park çok büyük olduğundan bir yerden diğerine geçmek insanı oldukça yoruyor. Mini golf oynamak ve go-karta binmek isteyen oğluma ikisinden birini seçmesi için son bir şans verdik. Kendisi go-kartı seçti ancak bu seçiminden dolayı pişman oldu. Çünkü go-kart için yaşı yetmiyordu. Maalesef mini golfe dönmek için de çok geçti. Başka bir geziye artık deyip evimize döndük.

Şehir merkezine çok uzak olmasına rağmen çok rağbet görmesi güzel, tabi ki bayramın etkisi var ancak genelde de ziyaretçi sayısı oldukça fazlaymış. Giriş ücreti alınmaması da ayrıca tercih sebebi sanırım.

Sadece parası olan azınlığa değil bütün halka hitap ediyor olması da çok güzel.

Zamanınız varsa ve uzun bir yolculuğu göze alıyorsanız, çocuklarınızla çok eğlenceli bir gün geçirmek için 'Harikalar Diyarı'nı ziyaret edebilirsiniz.


10 Eylül 2010 Cuma

FIBA DÜNYA BASKETBOL ŞAMPİYONASI KAYSERİ'DEN DE GEÇTİ


Basketbol Dünya Şampiyonasının Türkiye de yapılacağını hem de bir grup maçların Kayseri'de oynanacağını öğrenince çok heyecanlanmıştık. Kayseri'de oynayacak ülkeler arasında Türkiye'nin de Amerika'nın da olmadığını öğrenince biraz hayal kırıklığı yaşasak ta oğluşumun bu önemli olaya bizzat şahitlik etmesini istedi babası.

Grubun en iddialı maçı olan Sırbistan-Arjantin maçını izlediler geçen perşembe.  


Oğlumun bu suratsız hali tuttuğu takımın geride kalmasıymış, bilginize..


Bu da basketçi oğluşum. Bu kadar olmasa da İnşallah uzun boylu bir delikanlı olur.



Bunlar da gösteri yapan dansçılar. Sanırım erkeklerin maçlardan daha fazla ilgisini çektiler.


Telefon kulübeleri bile şampiyona konseptine uymuş. Kulübenin üzerinde ülkelerin önemli binaları var.


Bu da takımımızın maskotu Van kedisi. Bence çok yerinde bir seçim olmuş.

Kayseri'deki maçlar sona erdi ve şuan ülkemiz çeyrek finalde ancak sizlerle oğluşumun basketbol macerasını paylaşmaya şampiyona bitmeden ancak fırsat bulabildim.

Milli takımımıza başarılar diliyoruz.

Umarız bize şampiyonluğu da yaşatırlar.

Neden olmasın?  

9 Eylül 2010 Perşembe

İYİ BAYRAMLAR



Ramazan geliyor, sıcaklarda ne yapacağız derken Ramazan bitti de bayrama bile ulaştık. Şükürler olsun. 

Yüce Rabbim sağlıkla, afiyetle, sevdiklerimizle gelecek sene de Ramazan'a ve bayrama ulaştırsın bizi İnşallah.

Hepinizin Bayramı Mübarek Olsun !

Bayram yazıma klasik bir bayram fotosu eklemektense benim hayatımın şekerlerini sizinle paylaşmak istedim.

Bu bayramı Ankara'da geçirdiğimiz için biz arefe gününden bayramlaşmamızı gerçekleştirdik, büyüklerimizin ellerini öptük. 

Oğlum, koca bir delikanlı olduğu için, bayramlıklarını giymeye ikna olmadı ancak kızımın kombinine dikkat lütfen!

   

Kızımın tişörtünü (ki bayıldım benim giyesim geldi) ve babetleri annaannesi Zara'dan almış. Slim fit kotunu da ben pazardan alıp, kombinledim. Tam bir genç kız olmamış mı, sizce de?

Ramazan ve Ankara'ya yolculuk için hazırlığımızın telaşından geçen cumartesi yani 4 Eylülde kutladığımız babişkomun doğumgününden bahsedememiştim size.


Çok lezzetli bir pasta ve herkesin birbirinden habersiz alıdığı dört farklı tatlı çeşidiyle ve tabiki annemin eşsiz iftar sofrasıyla deliler gibi yiyerek kutladık canım babamın doğumgününü.


Babacığım biraz geç de olsa tekrar iyi ki doğdun!

İyi ki benim babamsın!

Seni çoooook seviyorum!

Yüce Rabbim Seni başımızdan eksik etmesin İnşallah.

Sağlıklı, mutlu, huzurlu, evlatlarınla, torunlarınla ve tabi ki sevgili eşin, biricik annemle daha nice yıllar yaşa!


Hepinize tekrar iyi bayramlar.

5 Eylül 2010 Pazar

KADİR GECENİZ MÜBAREK OLSUN

Bu benim sizlerle paylaştığım 100. yazım. Kadir Gecesine denk gelmesi ayrıca güzel oldu.

Ramazan ayının koşuşturmacasından, kısa bir seyhatten ve net bağlantımla ilgili problemlerden dolayı bir süredir yeni bir şeyler yazamadım. Aslında pek çok şey birikti ancak sanırım bir süre daha bekleyecekler.

Malum birkaç gün sonra bayram. Bayramla birlikte benim ve ailem için de yeni bir dönem başlıyor. Geçen sene mesleki bir sınava girip kazanmıştım. Bu mesleği yapabilmem için üç aylık bir kursa katılmam gerekiyor. Bu sebeple üç ay Ankara'da olacağım.

Beni tanıyan herkes Ankara sevdamı bilir. Sizlerle de yazılarımda paylaşmıştım. Hayatımın en güzel dört yılını, üniversite yıllarımı yaşadığım şehir Ankara. Bunca yıl sonra bir süreliğine de olsa Ankara'da yaşamak çok heyecan verici. Ancak okulların açılıyor olması sebebiyle oğluşumu annannesi ve büyükbabasına emanet edeceğim. Elbette hafta sonları görüşeceğiz ama yine de aynı şehirde olamayacağımızı bilmek beni çok tedirgin ediyor.

Kalbimin yarısını oğluşumla bırakıp gideceğim Ankara'ya. Hep bir yanım eksik kalacak. Neyseki sayılı gün çabuk geçer.

Anlayacağınız bir süre Ankara'dan bildireceğim sizlere.

Bayramla birlikte bu şehirden ayrılan bir aile daha olacak, sevgili arkadaşım Özge ve ailesi İstanbul'a taşınıyorlar. Bizim gibi geçici bir süreliğine de değil tamamen taşınıyorlar. Böylece müthiş arkadaş grubumuzdan biri daha eksilmiş olacak. 

Özge'ciğim eksikliğini hissetmemem mümkün değil. Seni çoook özleyeceğim. 

Çat kapı ziyaretlerini, kahve keyiflerimizi, şen kahkahalarını, çılgınlıklarını, dünyayı umursamayan neşeni çok özleyeceğim. Kafam bozulduğunda arayıp bana kahve yapar mısın diyemeyeceğim artık sana.

Ama olsun, sen ailenle mutlu ol huzurlu ol da nerede olursan ol. Biliyorum ki gönlün bizimle olacak, bulduğun her fırsatta kaçacaksın yanımıza eminim.

Neyse ki o muhteşem yazlık evini aldın da her sene yazları burada geçirmeye devam edeceksin. 

Allah yolunu açık etsin. İnşallah Yüce Rabbim iyi insanlarla karşılaştırsın seni.

Seni çok seviyoruz.

Bunca aradan sonra ne çok özlemişim yazmayı. 

Herkesin Kadir Gecesi Mübarek Olsun.

Gönlünüz sevgiyle, gözleriniz gülücükle, günleriniz huzurla dolsun.

Dualarınız kabul bulsun.

Şimdiden İyi Bayramlar.

Hep birlikte huzurla, hayırla, sağlıkla, mutlulukla gelecek sene Ramazan'a  ulaşmak dileğiyle.

Herkese selamlar.....