30 Eylül 2011 Cuma

ÇOK AZ KALDI !

Merhabalar, 

Biliyorum ben arayı bir hayli açtım, hoşgörü sınırlarınızı fazlasıyla zorladım. 

Ama inanın çok az kaldı.

İnternet sorunumu çözmek üzereyim.

Size anlatacak neler var neler.


Bu arada geçen cuma günü hayırlısıyla ve nihayet 'İlk İşimi' aldım.

Tam iki yıl olmuş, bu mesleğe sahip olmak için ilk adımı atalı.
İki yılın sonunda bu meslekten ilk işimi alıp, ilk paramı kazandım !
Devamı gelir mi derken, salı günü ikinci işimi aldım. 

Şükürler olsun !

İnsanın emeğinin karşılığını alabilmesi ne güzel bir duyguymuş....

Herkesin emeğinin karşılığını alabilmesi, benim de işlerimin artarak devamının gelmesi dileğiyle.

En kısa zamanda görüşmek üzere .

Sevgilerimle....

5 Ağustos 2011 Cuma

LÜTFEN BENİ UNUTMADIĞINIZI SÖYLEYİN

Cehennem sıcaklarının arasında Yüce Rabbimin bir lütuf olarak bize yaşatığı bu serin Ramazan akşamında oturup iki satır yazmaya vakit buldum nihayet. 

Sizlerle paylaşacak öyle çok şey birikti ki.....

Ama henüz internet problemimizi çözemedik. 

Söz çok yakında yeniden düzenli bir şekilde yazmaya başlayacağım. O zamana dek lütfen unutmayın beni....

Herkese en iyi dileklerimle hayırlı Ramazanlar diliyorum.

Görüşmek üzere.....

6 Nisan 2011 Çarşamba

NİHAYET TEKRAR MERHABA

Sizlerle birşeyler paylaşmayalı bu kadar uzun zaman olduğuna inanamıyorum. Koca bir ay boyunca tek satır yazmamışım. Tabi bu sürenin bir kısmında blogum, bütün bloglar gibi 'mahkeme kararıyla engellenmişti'. Ama bunun dışında benim kendi koşturmacamdan dolayı bu kadar uzun bir ara vermiş oldum.

Sonunda yeni evimize taşındık, aylarca süren tereddütler, araştırmalar sonucu bahçeli bir eve taşınmaya karar verdik. Aslında şahsen ben taşınmaya değil de, eski evimden vazgeçmeye karar verdim.

Evime olan bağlılığımı ve ev değiştirmekle ilgili tereddütlerimi daha önce 'Apartman Dairesi mi, Bahçeli Ev mi?' başlıklı yazımda sizinle paylaşmıştım.

Yeni evle, taşınmayla ilgili detayları, evimdeki yeni tasarımları ilerleyen günlerde sizinle paylaşacağım.

Şimdilik tek söyleyeceğim, kaplumbağanın evini sırtında taşıması hesabı, insan da sevdikleri gibi yuvasını da gönlünde taşırmış, ben bunu öğrendim. Gerisi dört duvarmış. On üç yılın ardından yadırgarım sanmıştım ama yeni evimiz, içinde uyandığımız ilk sabah yuvamız oldu.

Mutluyuz anlayacağınız, hele çocukların değmeyin keyiflerine....

Bir de havalar ısınır da, İnşallah biz de dostlarımızı bahçemizde ağırlamaya başlayabilirsek daha da mutlu olacağız.

En kısa zamanda görüşmek üzere....

24 Şubat 2011 Perşembe

KARŞINIZDA BALERİN KIZIM


Bebekliğinden itibaren müziğe özellikle de dansa karşı özel bir ilgisi var kızımın. Henüz altı aylıkken bile bir melodi duyunca ellerini havaya kaldırıp sallanmaya başlardı.

Dansa olan ilgimiz son zamanlarda, 'Yok Böyle Dans' yarışmasının da katkısıyla tavan yapmış durumda. Fena da dans etmiyor hani. Kendine özgü figürleriyle, her türlü müziğe uyum sağlayıp dans ediyor. 

Dans ederken olmazsa olmazımız da bol etekler ve elbiseler. Dans ederken eteklerinin uçuşması çok hoşuna gidiyor.


Gelecek pazartesi kızımın 3. doğum günü. Doğum günü hediyesi olarak bir balerin kıyafeti dikmek istedim. Kıyafetimizin daha pek çok detayı var ama onları tamamlamayı bekleyemedi benim cadı kızım.

O kadar çok sevdiki kıyafeti bütün gün üzerinden çıkarmadı. Yatağa giderken dil dökerek, zorla çıkardım cicilerini. Yarın sabah uyanır uyanmaz giyilmek üzere odasında bekliyor, balerin kostümümüz. 


Doğum günü kutlamamızda kıyafetimizi diğer detayları tamamlanmış olarak sizlerle tekrar paylaşmak üzere hoşçakalın.


15 Şubat 2011 Salı

SEVGİLİ OLABİLENLERİN SEVGİLİLER GÜNÜ KUTLU OLSUN !


Kim ne düşünür bilmem ama bizim için özel ve kutlanması elzem bir gündür 'Sevgililer Günü'. 

'Sevgilim' diyerek gönlünüzün en kıymetli tahtına oturttuğunuz o özel insanla, sevgili olabilmeyi kutlamak neden anlamsız olsun ki?
  
Tamam pek çok insan için ticari bir amacı var bugünün ama bizim için sadece birlikteliğimizi kutlamak için bir araç.

Bir de evli, çocuk sahibi çiftlerin 'biz sevgili miyiz ki?' savunmaları var tabi.

Haklılar belki, yıllarca süren bir evliliğin içinde çocuk sahibi olabilse de karşısındakini sevmeyi becerememiş pek çok insan var.

Biz belki de en önce sevgili olduk eşimle. Zamanla pek çok sıfat daha ekledik ilişkimize; eş olduk, arkadaş olduk, yoldaş olduk, dost olduk, sırdaş olduk, anne ve baba olduk.... Ama sevgili olmamızın önüne koymadık hiçbirini, sevgili kalmayı başardık.

Birbirimizi olduğumuz gibi sevebilmeyi, sevilmeye değer erdemlerimizin yanında zaaflarımızla, hatalarımızla, eksiklerimizle kabul edebilmeyi başardık. 

Çok çetin yollardan, dik yokuşlardan, fırtınalı günlerden sonra bile el ele kalmayı becerdik.

Biz sevgili olabildik....

Bu sebeple de bu günü kutlamak hakkımız.

Kutlamadan kastımız hediyeler, güller, pırlantalar, şaşalı yemekler değil.

Sadece birbirimize ayıracağımız bir kaç saat...

Bu sene için planımız o bir kaç saatte romantik bir yemek yiyip,  keyifli bir aşk filmi seyretmek.

Sevgili olabilen veya sevgili kalabilen bütün çiftlerin, 

Sevgililer Günü Kutlu Olsun !!! 

14 Şubat 2011 Pazartesi

MEVLİD KANDİLİNİZ MÜBAREK OLSUN !

Bugün malumunuz 14 şubat, ancak hicri takvime göre bugünün çok daha önemli bir anlamı var. Bu sebeple 'Sevgililer Günü' yazımı da, kutlamamızı da yarına erteledik.

Bugün, 'Mevlid Kandili'. Sevgili Peygamberimizin dünyayı şereflendirişinin yıl dönümü.

Bu kutlu doğum gününü layıkıyla kutlayabilmeniz dileğiyle,

MEVLİD KANDİLİNİZ MÜBAREK OLSUN !



Not: Bir önceki yazımda bahsettiğim sınavla ilgili tebriklerini gönderen arkadaşlarıma çok teşekkür ediyorum.
Sevgili Sibel ne sınavına girdiğimi ve hangi mesleğe başlayacağımı merak etmiş. Sigorta Eksperi olmaya hak kazandım. İnşallah yakın zamanda mesleğimi yapmaya başlayacağım. İlgilenen herkese çok teşekkürler.

11 Şubat 2011 Cuma

MÜJDELER OLSUN !!!

Sınavdan çıktığımdan beri boğucu bir iç sıkıntısı yakamı bırakmıyordu.

Nihayet bugün mutlu haberi aldım ;

Sınavı geçmişim !!!

Aylardır süren koşuşturma hayırlısıyla nihayet buldu, şükürler olsun...

Benim için dua eden, arayıp şans dileyen, sınavın nasıl geçti diye merak edip sorma nezaketinde bulunan herkese çok teşekkürler.

3 Şubat 2011 Perşembe

BANA ŞANS DİLEYİN !

Son üç hafta, iki, bir derken nihayet sınav gününe ulaştım. 

Cumartesi günü kurs bitirme sınavına girmek için, Ankara'ya gidiyorum.

İnşallah hayırlısıyla bu sınavı da başarıyla atlatıp, mesleğimi yapmaya hak kazanacağımı umut ediyorum.

Dualarınızı bekliyorum.

Gelecek hafta üzerimdeki yükten kurtulmuş, hafiflemiş ve yeni tasarımları hayata geçirmeye hazır halde buluşmak umuduyla.

Sevgiyle kalın....

29 Ocak 2011 Cumartesi

BÜTÜN ÖĞRENCİLERE İYİ TATİLLER

Cuma sabahı tatlı bir telaşla uyandık, malum karne günüydü. Oğluşumu servisiyle okula uğurladıktan sonra ben de hazırlanıp çıktım. Çıktım, lafın gelişi....

Bizim oturduğumuz apartmanın karşısında bir ilköğretim okulu var. O okulun velileri arabalarıyla caddeyi tıkamakla kalmamış, garaj girişi olduğu açıkça belli olan ve pek çok uyarı levhasıyla donatılmış garaj girişine de araba park ederek çıkışı da kapatmışlardı. 

Neyse ki garaj girişindeki arabalardan birinin sahibi arabasının başında durmayı akıl etmişti de onun bin zahmet, bin naz açtığı boşluktan arabayla akrobasi hareketleri yaparak, caddedeki arabalardan kavga dövüş yol açarak nihayet trafiğe çıkabildim.

Yolun kenarında ikinci hatta üçüncü sıraya park etmiş ve hatta garaj girişini kapatmış amca ve teyzeler benim telaş içinde yol istememe bir bozuldular,  bir sinirlendiler, sormayın.

Aynı kargaşanın bizim okulun da önünde yaşanıyor olduğunu geçen seneki tecrübelerime dayanarak tahmin ettiğim için hiç şansımı zorlamadan iki sokak öteye park ettim arabamı. Okulun kapısı önünde, ikinci sıraya park etmiş araçlardan ve ısrarla okulun girişinin olduğu sokağa park etmek isteyen araçlardan öyle bir karmaşa vardı ki, yaya olarak bile okula ulaşmam hayli uzun sürdü.

Bunca karmaşadan sonra neyse ki oğluşumu ödülünü almış, fotoğraf çektirirken görmeye yetişebildim. Karnelerimizi de aldıktan sonra öğretmenimizle vedalaşıp okuldan ayrıldık.

Kapı önünde yine aynı karmaşa devam ediyordu. Arabaya binmek için biz biraz yürüdük ama o karmaşaya hiç girmeden rahatça evimize döndük.

Toplum olarak hak etmediğimiz daha da önemlisi bir türlü sindiremediğimiz bir lüksü yaşıyoruz bence. Bu şişirilmiş lüks hayatımızın en vazgeçilmez oyuncakları da arabalarımız. Mümkün olsa da evlerimize kadar arabayla girip, onun içinde yatıp kalksak. İki adımlık markete bile arabayla gider olduk. İlle de gideceğimiz yerin kapısına park edeceğiz arabayı, iki adım atmaya tahammülümüz yok.

Hem oturduğumuz mahalledeki okulun velileri, hem de bizim okulumuzun velilerine sesleniyorum;

Sadece iki sokak öteye park edip tıpış tıpış yürüyerek de okula gidilebiliyor !!!! 

Bilginize!!!!

Ben denedim ve başardım !

Sanırım siz de yapabilirsiniz!

Siz bütün görgüsüzlüğünüzle çocuğunuzun mutluluğunu paylaşırken, başkaları kendi çocuklarının mutluluğuna geç kalıyor yada daha önemlisi bir hasta hastaneye yetişmeye çalışıyor olabilir!

Hepsi bir tarafa hayırlısıyla karnemizi aldık, tatile girdik, mutluyuz. 

Sadece küçük cadımız EceSu çok hasta olduğu için abisinin bu heyecanına ortak olamadığından biraz buruktuk. Abisini okulunda ziyaret etmeyi çok sevdiği için karne gününü heyecanla bekliyorduk ama kısmet olmadı.

Sanırım kar yağışının gecikmesiyle baş gösteren salgına önce EceSu sonra ben yakalandık. Keçi gribi dedikleri kadar var, neredeyse beş gün oldu ama hala hastalığın seyri hafiflemedi. 

Şükürler olsunki şu an ben bunları size yazarken dışarı da lapa lapa kar yağıyor. 

Bütün çocuklara hastalıksız, keyifli bir yarıyıl tatili diliyorum.

Anneler de bol bol sabır ...

24 Ocak 2011 Pazartesi

GÖBEK BAĞI MESELESİ !!!

Başka yerlerde var mıdır bu adet bilemiyorum, ancak biz de yeni doğmuş bebeğin göbeği düşünce, (ki burada göbek olarak bahsettiğim bebeği anne karnında annesine bağlayan kordonun kesilmesiyle bebeğin göbeğinde kalan kısmı) bebeğin hayatının nasıl yönlenmesini istiyorsa ona göre bir yere gömer ailesi.

Mesela benim göbeğimi, annem ve babam üniversitenin bahçesine gömmüşler. İlkokula ilk adım attığım andan itibaren okulu, ders çalışmayı seven bir insan oldum. Otuzlu yaşlarımın ortasını bulduğum halde hala ders çalışıyor, sınavlara hazırlanıyor olmamda  bu durumun etkisi var mıdır bilemiyorum.

Oğlum doğduğu zaman göbeğini nereye gömeceğimi bilemeyip yıllarca sakladım. Ta Amerika'ya götürdüm, niyetim NYU veya Guggenheim Müzesinin bahçesine gömmekti, ancak dünyanın bir ucuna gidip geri dönmemesinden korkup vazgeçtim.

Daha sonra İstanbul'da Boğaziçi Üniversitesine gömeyim dedim ama her İstanbul seyahati öyle yoğun geçti ki fırsat bulamadım.

Bu arada kızım doğdu, gömülecek bir göbeğimiz daha oldu. Ve nihayet bu sene biz iki kardeşin göbeğini birlikte O.D.T.Ü.'nün içindeki caminin bahçesine gömdük.

Sadece bir alışkanlık belki ama benim için önemliydi. Şimdi içim rahat. İnşallah iki kardeş ömürleri boyunca hiç ayrılmazlar, hem başarılı bir öğrenim hayatları olur, hem de dini inançlarına bağlı yaşarlar.

Bu günlerde kafamı kitaplara gömüp ders çalışmakla meşgul olduğum için aklıma geldi bu göbek bağı meselesi, sizlerle de paylaşmak istedim.

Bu arada bir önceki yazıma yorum bırakıp, beni yüreklendiren, moral veren canım arkadaşlarıma çok teşekkür ediyorum. 

Herkese kucak dolusu sevgiler...

17 Ocak 2011 Pazartesi

EMEKSİZ YEMEK OLMAZ

Geçen sene bu zamanlar girdiğim sınavı kazandığımı ve devamında Ankara'da üç aylık bir kursa katılmam gerektiğini öğrenmiştim. Neredeyse bütün yıl bu kursla ilgili kaygılarımla geçti. Kayseri'de yaşayan evli, biri sekiz diğeri üç yaşında iki çocuk annesi bir kadın olarak benim için her şey çok zordu.

Uzun süren araştırmaların, fikir alışverişlerinin sonunda bu mesleğe sahip olmak için bu zahmetlere değeceğine karar verdik.

Blogumu takip edenler hatırlıyordur, Eylül ayında bir süreliğine Ankara'ya taşınmıştım. Her hafta Ankara'ya gidip gelmektense, üç ay Ankara'da yaşamayı düşünmüştük. Ancak oğluşumun okulu açılıp mecburen Kayseri'ye dönünce onun hasretine dayanamayıp sadece bir ay Ankara'da kalıp, biz de dönmüştük.

Araya giren bayram ve yılbaşı tatilleri sebebiyle uzayan kursum bu hafta sonu nihayet sona erdi.

Şükürler olsun, kazasız belasız, ufak tefek aksaklıklar dışında ciddi bir sorun yaşamadan kursumu tamamlamayı başardım.

Üç hafta sonra son bir sınava daha girip, başarılı olabilirsem nihayet mesleğimi yapmaya hak kazanmış olacağım.

Bunca yıllık yaşantımda öğrendiğim bir şey var ki emek vermeden kazanılan hiç bir şey keyif vermiyor insana.
Ben bu iş için çok emek verdim, çok fedakarlıklarda bulundum, çok yoruldum, çok para harcadım. Umarım bu son sınavı da geçip, çalışmaya başlar, emeklerimin karşılığını alırım.

Öncelikle bana bu mesleği nasip eden, bütün bu süreçte beni koruyan, kollayan, her türlü kazadan, beladan esirgeyen, Yüce Rabbim'e şükürler olsun dedikten sonra buradan bütün bu süreçte beni yalnız bırakmayan,  emek veren, yorulan, fedakarlık yapan bir kaç kişiye de teşekkür etmek istiyorum.

Benimle birlikte yollarda, otobüslerde, soğukta, yağmurda, karda perişan olan, desteğini eksik etmeyen, beni asla yalnız bırakmayan, bana hep inanan ve güvenen, sevgisiyle hayatımı sarmalayan can yoldaşım, hayatımın ışığı, biricik sevgilime, canım eşime,

ömrüm boyunca yaptığım her şeyde olduğu gibi bu süreçte de arkamda duran, bana inanan, maddi manevi desteklerini esirgemeyen, evlatlarımın sorumluluğunu yüklenen, bana yardımcı olmak için çok yorulan, iki çocuk annesi evli bir kadın olsam da anne ve babamın biricik kızları olduğumu bana devamlı hissettiren, sevgilerini, ilgilerini, emeklerini eksik etmeyen hayatımın pusulası canım anneme ve canım babama,

her hafta sonu anneannesi ve büyükbabasına emanet ettiğim, anne ve babalarından uzakta kalmakla gayet güzel başa çıkan canım kızım Ecesu'ya ve bu süreçte derslerini aksatmayıp, kardeşine de abilik yaptığı için kardeşinden daha çok oğluşum Efe'ye,

ve son olarak iki haftasonu beni evlerinde misafir eden, bana yardımcı olmak için ellerinden geleni yapan canım arkadaşım Hayriş'im ve sevgili eşi Halil'e,

çok çok çok teşekkürler ediyorum.

Bugünden itibaren üç hafta tam zamanlı ders çalışıyor olacağım. Son sınavımı da başarıyla geçip, bana yardım eden, benim için emek veren, bana destek veren herkese böylece teşekkür etmeyi umut ediyorum.

Herkese güzel bir hafta diliyorum.

12 Ocak 2011 Çarşamba

SİYAH VE BEYAZ


Bu hafta sonu İnşallah kursumun son haftasına katılmak üzere Ankara'ya gidiyorum. Şubatın 5'indeki sınavıma kadar tam zamanlı ders çalışıyor olacağım.

Bu sebeple bütün uğraşlarımı rafa kaldırdım. Sınavı atlatana kadar, bu gördüğünüz yelek elimden çıkan son parça.


Daha önce diktiğim geniş yakalı beyaz bir gömleği tamamlaması için diktim bu yeleği ancak gömlek yeleğin yakasını kapattığı için bu şekilde görüntülemeyi tercih ettim.


Yakası için epey bir emek verdim. Ancak gayet şık ve farklı oldu.

4 Ocak 2011 Salı

BEMBEYAZ


Ceketlerimin içine giymek için beyaz bir bluz diktim. Ama biraz fazla sade oldu. İlle herşeye bir şıkırtı katmadan rahat edemediğim için,  o haliyle içime sinmedi. 

Bembeyaz görüntüsünü bozmamak için sadece beyaz renkli aksesuarlarla süsledim.

Belki şu haliyle kendini çok belli etmese de koyu renk bir ceketin içinde gayet şık görünüyor.

Bu kadar bembeyaz bir yazıyı da çok sevdiğim bu şiiri yazmadan bitiremedim:

JÜRİ
'Bütün renkler aynı hızla kirleniyordu,
 Birinciliği beyaz verdiler. '
                                                                                                                  Özdemir Asaf

3 Ocak 2011 Pazartesi

KURABİYE YILBAŞI AĞACI


Bitti bitiyor derken 2010 yılını da tüketip geçmişe gömdük. Yaşasın 2011! Her yeni yılı karşıladığımız gibi, 2011 yılını da gönlümüzde biriktirdiğimiz umutlarımızla karşıladık. İnşallah beklentilerimiz boşa çıkmaz. 

Çocukları birken iki ettiğimizden beri yılbaşı kutlamaları bizim için dostlarla ev ortamında paylaşılır oldu.  Bu sene de sevgili dostlarımız Hatice ve Çetin'in evlerine davetliydik. Çocuklarımızla hep beraber ev rahatlığında eğlenmekten memnun olsak da, nerede o hareketli yılbaşı partileri diyerek hayıflanmadan da edemedik doğrusu.

Yılbaşı partimize lezzet katsın diye hazırladığım kurabiye ağacını da sizlerle paylaşmak istedim. 

Daha önce sevgili komşum Emel'ciğimin kızının doğumgünü için bir kurabiye sepeti hazırlamış ve sizinle Çikolatalı Kurabiyeler başlıklı yazımda sizinle paylaşmıştım. 

Bu sefer yılbaşı amacına uygun olsun diyerek çam formunda bir aranjman hazırlamak istedim. Bu sebeple de kurabiyeleri yerleştireceğim tabanı küçük tutmayı tercih ettim.

Bu amaçla yuvarlak bir kavanozun içine strafor yerleştirip üzerini tül, kurdele ve yılbaşı süsleriyle süsledim.


Tahmin edeceğiniz gibi çubuklar kurabiyelere pişmeden takılıyor. Çam ağacı görüntüsü için farklı boylarda kesmiştim çubukları.

Kurabiyeler piştikten sonra benmari usulü eritilmiş çikolataya bulayıp, streç film kaplı bir tepsiye dizilerek buzdolabında çikolata donana kadar beklettim.

Sonra da çubukları süslediğim kavanoza yerleştirdim. Ancak kafamda tasarladığım şekli veremedim bir türlü . Bir iki denemede kurabiyeleri kırınca çam ağacından vazgeçip, ortaya çıkan şekle razı oldum.


Tam olarak kafamda tasarladığım şeyi elde edemesem de kurabiye ağacım herkes, özellikle de çocuklar tarafından çok beğenildi ve afiyetle yendi.


Bunlar da küçükten büyüğe sıralanmış çocuklarımız. O sırada uyuduğu içi bir tek en küçük cadımız Ceyda'mız eksik. 

Çocuklarımızla, sevdiklerimizle, hepberaber sağlık, huzur, mutlulukla paylaşılacak nice yılbaşı kutlamaları yaşamak dileğiyle epey geç saatlerde noktaladık gecemizi. 

Gürpınar Ailesi misafirperverliğiniz ve bu sıcacık yılbaşı kutlaması için bir kez daha çok teşekkür ederiz.