1 Mayıs 2010 Cumartesi

RAHMİ KOÇ MÜZESİ

Rahmi Koç Müzesi ile ilgili, açılışından beri o kadar çok yazı okudum ki... Her yazıda merakım daha da arttı ama bir türlü zaman bulupta gezmek kısmet olmamıştı.Bu yazılardan birinde yazar NewYork'da katıldığı bir daveti anlatıyordu. İçlerinde New York belediye başkanının da olduğu davetin önemli isimlerine Türk bir gazeteci olarak tanıtıldığında, belediye başkanının gazeteciye Türkiye ile ilgili sorduğu ilk soru Rahmi Koç olmuş.Üstelik bu ilginin sebebi Rahmi Koç'un Türkiye'de açtığı müzeymiş. Dünyanın en kapsamlı, en büyük, en ilginç müzelerine sahip bir şehir olan New York'un  belediye başkanının bu müzeyle bu kadar ilgilenmesi hatta haberinin bile olması beni çok şaşırttı. Bu yazıdan sonra merakım daha da arttı ve ilk İstanbul gezimize müze ziyaretini eklemeye karar verdim.

İstanbul gezimizin 23 Nisan'a denk gelmesi nedeniyle daha çok çocuklarımızın eğlenecekleri rotalar belirlemiştik kendimize. 23 Nisan günü Forumdu akvaryumdu derken çok oyalanınca müze gezimizi ertesi güne erteledik. İyiki öyle yapmışız çünkü o kadar  geniş bir müze kısıtlı bir zamanda, hem de yorgunlukla gezilmezmiş.

Haliç'in kıyısında Hasköy'de çok geniş bir alana kurulmuş. İlk izlenimimiz, çalışanların hepsinin güler yüzlü ve yardımsever oluşlarından dolayı gayet olumluydu. Otopark sorunu olmaksızın geniş bahçeye arabamızı parkettik.


Kızımın 'mööö'ye binmek için ağladığını farkettiniz mi?

Deniz kıyısında koca bir vapur onun yanında da denizaltı demirliydi. Bahçenin ortasında metal direkler üzerine yerleştirilmiş bir uçak, lokomotifler, vagonlar, bir savaş uçağı, itfaiye arabaları, Londra'nın iki katlı kırmızı otobüsü ve hatta 60'lı yılların Coca Cola minibüsünden bozma cafesi.Daha neler neler.

Bunlar ilk bakışta bahçede gördüklerimiz, biz ilk önce giriş biletlerimizi almak için girişe yöneldik. Üç ayrı giriş bileti satılıyordu; Müze girişi, denizaltı gezisi ve keşif küresi. Denizaltını gezmek için can atan oğluşum gezi için dokuz yaş üzerinde olması gerektiğini duyunca hayal kırıklığına uğradı. Oysa müzenin internet sitesinde yedi yaş üzeri olarak belirtilmişti. Biz de müzeyi gezmekle ve keşif küresine girmekle yetindik.

Keşif küresi küre şeklinde yapılmış bir yapı. Sergi salonu ve cafe du Levant ile birlikte yolun karşı tarafında yer alıyor. Keşif küresinin gösterimleri her saat başı yapılıyormuş.İki saat sonrası için rezervasyonumuzu yaptırıp, müzeyi gezmeye başladık.

İlk önce büyük galeriye girdik, onlarca antika araba vardı. Cadillaclar, hem de pembesinden, Buickler, bir zamanlar hayranı olduğum Mustangler, ilk Türk üretimi araba olmasıyla bizim için önemli olan Anadollar daha neler neler. 



Bunca antikanın arasında oğlumun dikkatini en çok çeken ise bir Murat 124 oldu.Nedenini aşağıdaki resme bakınca sanırım anlarsınız.


Galerinin bir bölümünde de motorsikletler ve bisikletler vardı.Bizim ilgimizi en çok Harley Davidson'lar çekti.


Büyük galeriden sonra geçtiğiimiz bölümde daha eski araçlar vardı; posta arabaları, atlı arabalar, itfaiye araçları, çocuk arabaları, çocuklar için oyuncak arabalar, atlar hatta saman arabaları bile.



Araçlar mekana öylesine yerleştirilmemişler dönemlerine göre dekorasyon yapılmıştı.
Alt sol köşedeki tamirhane detaylarını farketmişsinizdir.  

Eski araçlardan sonra bizi eski tahta bir kapı karşıladı. Üzerinde 'Araser Zeytinyağı Fabrikası' yazıyordu.Kapısına kadar herşeyiyle söküp müzeye getirip yeniden kurmuşlardı.


Bu arada gezdiğimiz müze iki katlı ve merdiveni kullanamayacak olanlar için gerekli yerlere engelli asansörü yerleştirilmişti. Kızımız her 'düdüt'e binmek istediği için onu arabasına bağlayıp gezdirmek zorunda kaldık. Dolayısıyla biz mecburiyetten oğlum da meraktan asansörleri kullandık.Böylesi ayrıntılarla oluşturulmuş bir müzeye yakışacak bir şıklıktı.


Müzenin bir galerisi de 'Ne, nasıl çalışıyor?' bölümüydü.Müzenin bu kısmında, Rahmi Koç'un bir kolleksiyoner olarak biriktirdiklerinin yanı sıra, iş adamı olarak birikimleri, yani Koç Holdingin faaliyet alanında yer alan ürünleri sergileniyordu. Çamaşır makinesi,  bulaşık makinesi, buzdolabı, hatta blender, mutfak robotu, kat kaloriferi, gazlı soba ve dahası... Hepsinin dış kaplaması olağanın aksine şeffaf bir malzemeyle kaplanmıştı, böylece her makinenin yanındaki butona bastığınızda makine çalışıyor ve siz şeffaf kaplamadan neler olduğunu görüyorsunuz. Ayrıca her makinenin arkasındaki duvarda işleyiş şeması vardı. Makinenin çalışmasıyla eş zamanlı olarak şema üzerindeki ışıklar yanıp sönerek size daha detaylı bir anlatım sunuyorlar. Yani anlamanız mümkün değil. Hatta bir arabayı parçalayıp içinde ne var ne yok göstermişler. Ayrıca yanındaki ekranda bir arabanın üretimini baştan sona anlatan bir film gösterimi de  vardı. Bu arada beyaz eşyaların yanında 'Çelik' de eksik değildi. 


Müzenin büyük bir kısmı da Rahmi Koç'un gemisi Nazenin IV ile yaptığı dünya seyahatine ayrılmıştı.Koca bir holü panolarla odacıklara bölmüşler ve her odacıkta seyahatin bir bölümünü haritalar, resimler, o yerlerden alınan objeler ve hatta giyilen kıyafetlerle  anlatmışlar. Özellikle bir tshirt dikkatimi çekti. Gemi seyahatinde kullanıldığını açıkça ortaya koyacak şekilde rengi solmuş turuncu tshirtün üzerinde şöyle yazıyordu:'probably too old to be doing this!' Her şey o kadar özenli, o kadar orjinal, o kadar büyüleyiciydiki içimden bence tam da yaşında gezmiş dünyayı diye geçirdim. Onca yaşanmışlıkla dünyanın her köşesine olağanın dışında bakmış ve görmüştü, bu aşikardı.Ama işin kötü yanı bu bölümün fotoğraflarını bulamadım, üzgünüm..

Müzedeki en son bölüm ise Rahmi Koç'un işadamı kimliğine ayrılmış.Çalışma odasının bir kopyası oluşturulmuş ve Rahmi Koç'un balmumu heykeli odaya yerleştirilmiş.

Oğlum Rahmi Koç'un gülüşünü taklit ederken...Umamım taklit edecek başka şeyler de bulmuştur.

Bu bölümde yıllardır biriktirdiği ödüller, hediyeler, resimler, anılar, üniversitelerden aldığı fahri doktoralar, onunla ilgili yazılıp çizilenler, karikatürler ve daha pek çok şey sergileniyor. Salih Memecan'ın bir karikatürü özellikle oğlumun dikkatini çekti. Karikatürde Rahmi Koç'un gemisi bir viking gemisiyle karşılaşıyor ve viking gemisinin kaptanı savaş alarmına geçen tayfalarına dönüp şöyle diyor: 'Durun adam savaşmak değil gemimizi almak istiyormuş, müzesine koyacakmış!'

Bu bölümde önemli siyasi kişiliklerin özel eşyaları da sergileniyor. Atatürk'ün kıyafetleri, Süleyman Demirel'in şapkası, Bülent Ecevit'in mütevazi şapkası ve daktilosu. Ne yalan söyleyeyim beni en çok Bülent Ecevit'in eşyalarının yanıbaşında duran  o daktiloyu kullanırken çekilmiş fotoğrafı etkiledi.Yıllar insana neler yapıyor. Nerde o fotoğraftaki idealist Ecevit nerde son günlerinde hatırladığım yürümekte bile zorlanan yılgın Ecevit.  


Bu bölümle birlikte müzeye girdiğimiz yere tekrar dönmüş olduk aşağıdaki resimde üst kattan çekilmiş müze girişi görünüyor.


Yukarıdaki resmin üst sol köşesinde, oğlumun arkasındaki duvardaki panoda fotoğrafları eşliğinde Rahmi Koç'un  ağzından kendi hayat hikayesi anlatışmış. Amerika'da Henry Ford'un oluşturduğu müzeyi gezerken hayran kaldığını ve ilerde böyle bir müze oluşturabilme hayalinin orda başladığını anlatıyor. Umarım benim oğlum da bu müzeden kendi geleceği için ilham almıştır.

Böylece sıra açık hava müzesine gelmişti ki keşif küresi için rezervasyon saatimizin geldiğini farkettik. Kızımızı babamızla birlikte bahçedeki atlıkarıncaya gönderip biz da oğlumla yolun karşısındaki keşif küresine geçtik.Kocaman kürenin içine girip yatar pozisyondaki koltuklara uzanıp sanki üzerimizde gökkubbe varmış gibi güneş sistemindeki gezegenleri, uydularını, belli başlı yıldızları vr güneşi gözlemledik.Mesela dünyadan çıplak gözle baktığımızda yıldız mı, gezegen mi nasıl ayrılır gibi pek çok detay öğrendik. Sonra da kısa bir film izledik.Hatırlarsınız yakın bir zamanda bir güneş tutulması yaşadık. Bu film ise bir sonraki güneş tutulması sırasında yani yaklaşık altmış yıl sonra geçiyor. Dünyanın zamanla kaynaklarının azalmasıyla yeni yaşam alanları arayan bir grup insanın aya yerleştiğini öğreniyoruz. Bu insanlardan olan büyükbaba ayda doğan torunlarıyla güneş tutulmasını, yani ayın gölgesinin dünya üzerine düşüşünü, izliyor. Gölgenin ülkeler üzerindeki yolculuğu sırasında büyükbaba torunlarına o ülkenin jeolojik tarihiyle ilgili önemli olayları anlatıyor. Filmin sonunda torunlar soruyor:'Büyükbaba dünyayı özlemiyormusun?' Evet diyor büyükbaba ama benim evim artık burası, insanın evi ailesi nerdeyse oradır.' Doğru çok doğru ancak umarım biz dünyayı terketmek zorunda kalmayız, o günleri görmeyiz.

Daha sonra tekrar karşıya geçip açık hava müzesini gezdik.Burda da lokomotifler, tramvaylar, saltanat vagonu, vapur, uçak, helikopter ve sayamadığım daha bir çok araç vardı.



Son olarak bahçeden kalkan trenle on dakikalık nostaljik bir tren gezisi yapıp gezimizi noktaladık.

Müzenin içine koydukları anı defterine oğlum beğenisini yazdıktan sonra ben de şunları ekledim:
'Hayatı yaşadığınız,
           biriktirdiğiniz,
ve dahası bizimle paylaştığınız için 
sonsuz teşekkürler.
Yüreğinize sağlık,
emeği geçen herkesin eline sağlık.'

Israrla tavsiye ediyorum, çocuklarınızla bu müzeyi gezin. Bizim için dolu dolu, eğlenceli, keyifli, kaliteli bir gezi oldu.

Bir kez daha teşekkürler Rahmi Koç!

Hiç yorum yok: